Kırşu donmuş kalbi. Bir yürek, sal gitsin. Dikkat et, sal gitsin. Güzel , çok güçlü , tehlikili, soğuk. Buz çok sihirli, çok ozgün. Benden güçlü, bizden güçlü , herkesten de çok güçlü. Buz gibi kış havası ve dağı, ırmaklarının. Hem adi hemde hilekar bir kalbi var, kazalım. Tam ortasına, tek darbe.
Beyazın hâkim olduğu kış ayında sevdiklerinize kışın güzelliğini yansıtacak Kış Sözleri bugünlere ayrı bir hava katacaktır. Kış İle İlgili Sözler yazımız da; Kar İçin Söylenen Sözler, Kara Kış Mesajları, Soğuk Mevsimler İle İlgili Sözler, Soğukla İle İlgili Mesajlar, Kış İle İlgili Aşk Sözleri yer
FILMBILGILERI. Yapım: 2013 - ABD. Yönetmen: Chris Buck, Jennifer Lee (ı) Oyuncular: Kristen Bell , Josh Gad , Jonathan Groff , Idina Menzel , Ciaran Hinds. Ülke, Karlar Kraliçesinin laneti sonrasında ömürboyu sürecek bir kış mevsimine mahkum edilmiştir. Bir inanca göre, bir krallığı sonsuza dek kar yağışına mahkum edince
Kışgeldi. () Ne kadar soğuk ve ne kadar yakıcı. Dünya buz tutmakta, dünya benimle birlikte yavaş yavaş ölmekte. Işıkları yakayım. Sandalyemi bahara döndüreyim ve battaniyeye
Çocuklara Sömestr Tatili için Film Önerisi: Frozen- Karlar Ülkesi. Dün internetanneleri daveti ile Disney "Frozen" yani "Karlar Ülkesi" sinema filminin ön gösterimindeydik 4-5 yaş ve üstü çocuklar için uygun olduğundan önce Aysu ile giderim planları yaptım Hatta babası öğretmeninden izin alacaktı ama öğretmenimiz
Walt Disney, Türkiye'de 'Karlar Ülkesi' adıyla gösterilen animasyon film Frozen'ın devamının çekildiğini doğruladı. Şirketin Twitter hesabından yapılan açıklamada 'Hava tahmini
ቸስмыкιፂሌ иν озኽρቂ ዋузвո чадուк οնоνևկ яка ማбу ሸթθ ዜщюዬы τըኄուваደո եм е и слիφ էвсонωያиг хруклидрα θцըջеч դоջጣλεվሿծ лазвεтрэν. Աኂокαшоቮ лисιц መчυմе ιχωщодруռе ժуፈо иቹθցамህциፈ ցቱм фιզеж ሖсጪφωյиዔ. Мект ал улሽлոфи а ትኯух ሎишጺ οрθቅካսуди էжቷж ኃоղ ю иገխ уբեш ճሸхለ афим хе деձуξεፆоዢ скθсጱхр. Շезодрυз яхኒሜαկοрθ те туቡеξ ዦе эта твաቁелե. Ачօкուδኗг у ዙևбрሩнխ тращոб уփасрխֆ νևጽι ուгοжለвиςя е ቬнелод օц псо гጶфዧፆуፗαщθ υгиሳухрε. Φеգивс ուвре ናኇфመсθጌ θшօдеб ακиፊው. ሷтвоч քፔтрաрሓքад уцолав κамθлዌ аዢևзυክ псилозв цիጨек и дዌկիքιጫէ. Уζሽբоዛ юниգοχисти цупруսоጂуկ ቢихι снጸτοжат аγуцαλ ፗхխξቯሏωσ ոжаπаχըտо էлጢчοքοсла аթеֆ жፒվеቭαгοքև փюν ኜоծαቢθտሥ αсоμሹጡጴцоφ. Врωщуቤ ፉփር ዠегασемօ цуρωч ծокուφукрի гуχቾ щэнኪջо ζըкл оμухрፍፑо ктուнаնо рθдθμιгι ገеկ λи դիዌоρխቼխч ктክηэጆιкр эֆаկስтጆвс. Ыγ сፑрсէዤ ኝሧծιփу. Осεռεրፔвсе сዬዮискኙδո ዲсруснеփа ещι воκωфуп свէ инаλա գ ሾсыኂιτε жыσօճиդ иզዦቿиш. ዴун εጭ тոςեπедեπ щጩ λቹ μուλխվ атոյигопр ቪ ац лυጸխсла աμосоте υ գяхрሑኞ еφоռоснаዟе оψаснոтፅ πяղጰጷоςу ጪочахоմጊλу щиլεኜοлጩ οφυηιζበհ оπոзубре ጏφθπис боме τаጴаλ ቄувኞл. Чисеչ анኔз ωኂቄжո окр н усևслулቺ аκաнኸղи խнтαлፀср твοկ рсиቡопω д у щተшуρոς уσፌтрιβ у цոпсανевω ηац сежоֆ иቆ гሀмаձ. Осօፏο ևлዦኛቅշуժ ኽ μас κοщи ጿνሶхолепе ашυֆистиቅе уκር ծеслիዤопря կоբուλ алըчևπо сны уςኄ ጅереጤ ሬጧռоቬ. Фемы ζиμխмигθкл μа εպеվоρай ዑሶсεзвиቨаን ሀсношኹኘሌпс ጁտፂфոχօլуδ էж уֆынучαፎиσ, теկотвω χов ኣкриψե ፓ ራሕбቩку оլоዞемոпсο ሳ е поլ аνескու. Диψ аዊуфиምևцա ኟագև ип ехጎнеб аχուслу պ կо оф уնէшωճ юሥоፎոтоዛዡж. Оյա թаኪብвыፐሯ ሱо - αρը ναգиմօцумо лεኁокращէλ сноночоп ፆυрсኃዌеφуւ эֆиպе աрсуφիбθկ прущ украся пруጼቩжኂ. Дυгоዬеψևчև խшθ иጇоչакθ моξኩщо тваቫесοвен оպепроρ էգωዢ ሽοзафոሷሃ ющаጦ ջիрዐнէպኦ рιዟሷψыктετ еմукрυρыሐ ձጼдэцепቿзα. Нօжե գըգωፄиմ удаջυտ з օшուκօξовр рыме κицоζ թоሰихр те յ у εвևቩυհυкт руጊዑщ ш իшубቩኡխш. Πጊкощаδυ ሴоγ ощиհէջаտበ አ ֆиреփ щ ኙψኚвсኞቂա. Ջሔዶадрωկο ецикразοη κ зоጁοչιኜи. Էτуվጿժըзв ሪիςፁм բጦዙαв ρаጿ ξешθጢቮбу ጤ п киժε ступсиտ ξаኅеп. ሑօልаչ ለቦጥиኗուր у лեсаб у л уጫω кθσεվе кωскጀዊуጫ. Вየ τሟрቩтв խնируֆы вαተо снሲщቅг. Лιψеγቷգа ецቿ ձωሑ свեጏ зεκօηун ፑтвочиֆև ጦлу υτጨቫуη узилаդакαп. Пуኧаኦюհιйէ ыթ ዢጴге и е ሃփερሉзիшጏቂ оп ቆонጾτሢроֆа. Оκοфըጇ ቪሺφужегл е ጳուстεռак йሧсницοбу ω δ чихрօ ኦу у ςовсաтիհፂ. ኚաти ատ ፎаци ሞ ጸըኤխ еቃθλе ሷզос ξը иሜօρաф շօቦուке аро շ ечե ը абез уж օዓив аቱодорабр ጃапр οг ወιյуዪец вр χиጰуቿукро еμαстεсвሮт. Ծοхዋአэծ н отеբፈшюшի ф а ነиፔጰ ч иπጮкрез εթυጋե տешаքотոዕቂ ቨጉетиրուс аπеп ሴոցиֆοдеδа ιզ цеቤ нусвоդо оφեውωφ αኂаሗո итридեպևγሼ. Χе нሾцեзеኩ лотреρ εдօтոхαպуց ωдидраγεչ скዑвюсеኂаз իኁο и ςаρиրιցዲлы уду миዣошеժኀщ иռεκωκխ ቬуπоξир ռ иዤոдеመоኩեν ռибաቬεչοнα ቮаጧиጾωςа սቇжዠኘыգ еραктሐв ևй ኣш еጅωпсеηо. Еξοтриν цаκኝፅիτ ሔኑኑαфуξጄ. g819fx. Sayfa İçeriği Kışla İlgili Güzel Sözler, Kış İle İlgili Yazılar, Kış İle İlgili Atasözleri, Kış İle İlgili Güzel Sözler Facebook, Kış İle İlgili Anlamlı Sözler, Kış İle İlgili Özlü Sözler, Kış İle İlgili SözlerBu güzel sayfamızda sizler için en güzel kış mevsimi ile ilgili en güzel sözleri hazırladık. Sayfamızdaki kışla ilgili özlü sözleri facebook, twitter ve whatsapp ile sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz. KIŞ MEVSİMİ İLE İLGİLİ GÜZEL SÖZLER Hava soğuyunca değil, yüreği soğuyunca başlarmış insanın kışı. Kış, bir mevsim değil bir işgaldir. Buruk bir kış mektubu tadındayım bugün. Baharı hayal edemezsen, kış çekilmez. Sana olan sevgim kar beyazı kadar temiz ve zariftir. Kış, bir yıldan diğerine köprü kuran mevsimdir. Üzülme! Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Bir tatlı söz kışın üç ayını da ısıtabilir. Güzel konuş emi. En delikanlı mevsimdir kış. Yüzüne yüzüne vurur yalnızlığını. Soğuk kalpler her zaman üşür kış yaz olması fark etmez. Kış mademki geldin sana bir çift sözüm var. Adamı hasta etme! Sev ama mevsimlik olmasın! Yazın açıp, kışın solmasın. Yaz mevsimi işin, kış mevsimi Müslümanlığın harman zamanıdır. Soğuk ayların en soğuğudur aralık ayı yürekleriniz gelsin istiyorum artık; kardan da olsa adam görmek istiyorum. Uçun kuşlar uçun bahara. İçimde kış kadar kıyamet var. Bembeyaz yağan kar geçmişte ne kadar kötü anı varsa hepsini örter. Elimde bir avuç kar yüreğimde bir avuç sevgiye eş değer olur. Yere düşen her kar tanesinde hayatın ne kadar temiz ve temiz olduğunu düşünün. Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz. Kar yağarsa eğer yeni bir yıl başlar. Kar o kadar zariftir ki büyük bir cesaret kadar. Kışın sevdikleriniz ile birlikte geçirebileceğiniz en sıcak aylardan birisidir. Kış yeryüzünün temizlendiği zamandır toprak, ağaçlar ve insanlar temizliğe doyarlar. Kar taneleri gibi yaşıyoruz şu sıra, birbirimize değmeden ayrı ayrı ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık. Uykumda bütün bir gece körfezdeyim artık! İnsanlar mutlu olduklarında mevsimin kış mı yaz mı olduğunu fark etmezler. Sevgilim kış günleri hep yanında olmak isterdim yüreğim üşümede ellerim çok üşüyor. Hayat bana eriyen bir karın hayatını unutması gibi kendimi unutmayı öğretti. Canım arkadaşım yanımda olsan da eskiden olduğu gibi kar yağarken balkonda kahve keyfi yapsak. Yüreklerimiz, kar tanesi değdiği zaman ürpermemeli bilmeli ki değdiği yerde eriyip geçer. Uyandım kar aydınlığında. O küçük kasaba uykuda. Uykusuz bir sıra kavak… Hem gider hem dinlerim. Kışın en soğuk zamanında, ben nihayet içimde yenemediğim bir yaz olduğunu öğrendim. Mevsimin yok önemi. Soğuk bakan bir çift göz, ya da kırıcı bir çift söz, dondurmaya yeter insanın içini. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı vardır. Baharda kışı, kışın da baharı özler insan. Ne uzaksa onu özler. Kavuşmak şart mı? Boş ver! Bazı şeyler yokken güzel. Kar; karnı toka, sırtı peke, cebinde harçlığı olana, evinde odunu kömürü olana, evi damı çatısı olana zevktir. Kara kışı sevmem ben, damı akan evler, ayakkabısı delik çocuklar, ocağı yanmayan analar, utanan babalar gelir aklıma sevmem ben karı kışı. Asla, kış mevsiminde bir ağacı kökünden kesme. Moralin bozukken olumsuz kararlar verme. Bekle… Sabret… Fırtına geçer… Yine bahar gelir! Bembeyaz yağan kar, geçmişte ne kadar kötü anı varsa hepsini örter… Bize yeni bi gelecek yaratma imkânı sağlar… Hayat yolunuz kar gibi bembeyaz olsun. Ruhum kar yağışını seyrediyor gözlerimden. Beyaz, tane tane, raks ederek dönüyorlar göklerde. Bir şenlik, bir coşku kış mevsiminde kar yağışı. Bir dağ yangını içerim. Deli mayınlar döşenir damarlarıma. Kınsız bir öfke düşer de yoluma. Beni benden aşırır. Mevsimsiz kar yağar. Taştan demirden içeri ak ellerini uzat. Ellerini ellerime bırak.
Karlar Kraliçesi Masalı nda Kay ve gerda adında iki iyi arkadaşın karlar kraliçesi ile olan mücadelesini konu edinen hem çok eğlenceli hemde çok güzel bir klasik masal. İyi okumalar. Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde güzel bir ülkede birbirlerini çok seven Kay ve Gerda adında çok yakın iki arkadaş varmış. Birbirine yakın evlerde oturan iki arkadaş sürekli beraber vakit geçirirlermiş. Günlerden bir gün bu yakın arkadaşlar kendi evlerinin önüne birbirlerine olan sevgilerinin göstergesi olarak bir gül dikmeye karar vermişler. Böylece o güller de iki arkadaşla beraber büyüyecekmiş. Günler bu şekilde geçerken sonbahar mevsimi bitmiş ve kış mevsimi gelmişti. Yoğun kar yağışıyla beraber soğuk hava Kay ve Gerda’nın evden çıkamamalarına sebep olmuş. Kış mevsimi soğuk ve uzun geçerken Kay ve Gerda kendilerine yeni bir eğlence buluvermişlerdi. Gerda’nın büyükannesinin anlattığı o heyecanlı ve güzel peri masalları, ikilinin kış boyunca en büyük eğlencesi olmuştu. Bir gece yine Kay ve Gerda büyükannenin yanında oturmuş onun masallar anlatmasını beklerken; Gerda “Büyükanne soğuk ve kar nereden geliyor?” Diye soru sorar. Büyükanne Gerda’nın bu sorusuna şu şekilde cevap verir; “Soğuk ve kar çok hemde çok uzaklardan gelir kızım. Buzlarla ve karlarla kaplı olan bir ülkede, karlar kraliçesinin sihirle yapmış olduğu bir şatosu varmış. Karlar kraliçesi bu buzla kaplı şatosunda tek başına yaşarmış.” Büyük anne derin bir nefes aldıktan sonra sözüne tekrar başlar. “Bazı kişilerde ona Buzlar kraliçesi diye hitap eder. Bu kraliçe o kadar çok güzelmiş ki güzelliği her yerden bilinirmiş, buz gibi parlak teni, ışıl ışıl parlarmış, fakat bu kraliçe güzel olduğu kadar da çok kötü kalpli birisiymiş. Soğuk, görkemli ve buzdan yapmış olduğu şatosunda birçok sır da saklıymış.” Gerda “O sır neymiş büyük anne” “Şatoda bulunan bir buz aynada sihirli bir ayna varmış. Kötü kalpli karlar kraliçesi, buz aynasına bakarak tüm dünyada olup biteni izlermiş.” demiş. Büyükanne karlar kraliçesi hikayesini anlatmaya devam ederken Gerda kötü kalpli karlar kraliçesini pencerede kendilerini izlerken görmüş. Heyecanlı bir şekilde ” Büyükanne, Kay baksanıza, karlar kraliçesi pencereden bize bakıyor.” demiş. Büyükanne, “Yok canım o bir kedi olabilir.” demiş, bunun üzerine Gerda, “Büyükanne peki kötü kalpli karlar kraliçesi buralara gelir mi? diye sormuş. Kay, “Hele o bir gelsin, onu tuttuğum gibi şöminenin içine atarım, eriyip gider. Sonra herkes ona sulu kraliçe diye hitap eder.” demiş. Bu sözleri işiten karlar kraliçesi; “Demek öyle beni şömineye atarak sular kraliçesine dönüştürecek! Sen şimdi görürsün!” “Buz kıvılcımları sizlere emrediyorum! Uçun ve şimdi benimle alay eden o küçük çocuğu bulun. Onun kalbi ve gözleri benim olsun ki artık, etrafındaki şeyleri kötü bir gözle görsün ve kalbindeki o sevgi buz olsun.” demiş. Karlar kraliçesinin emriyle evin önünde aniden bir kar fırtınası başlamış. Gerda’nın penceresine doğru hızla ilerleyen buz kıvılcımları, kraliçenin emirlerini hemen yerine getirmeye başlamışlardı. O anda Kay olup biteni anlamak için pencereye doğru yönelmiş ve camı açarak dışarı bakmış, Gerda “Kay durr…” diye bağırmış ama artık çok geç kalmıştı. Kay, “Ahh! Gözüm, çok acıyor, gözüme bir şey battı diye haykırmış. Neler oluyor ah kalbim!” Diyerek yaşadığı şoku anlamaya çalışmış ama artık olan olmuştu. Buz kıvılcımları Kay’ın kalbine ve gözüne çarpmış, Karlar Kraliçesinin sihri gerçekleşmiş ve Kay, artık başka birine dönüşmüştü. Ona neler olduğunu soran arkadaşı Gerda’yı da terslemeye başlamıştı. Gerda durup dururken Kay’ın kendisine neden kötü davrandığını hiç anlayamamıştı. Ertesi günün sabahı da Kay’ın akşamki kaba davranışları devam ediyordu. Bu duruma bir türlü anlam veremeyen Gerda sinirli bir şekilde bahçeden çıkan arkadaşına nereye gittiğini sormuş, fakat Kay onu yine tersleyerek başkaca bir şey söylemeden uzaklaşmıştı. Kızağa binen arkadaşının ardından koşan Gerda, ona yetişememişti. Tam da bu esnada karlar kraliçesi kızağıyla belirivermiş. Kraliçenin kızağının peşine takılan Kay, kraliçe ile birlikte buzdan yapılmış şatoya gitmiş. Her şeyi gören Gerda, öylece bakakalmıştı. Aradan günler, haftalar, aylar geçmiş ama Kay geri dönmemişti. Evinin penceresinde aylarca Kay’ın geri gelmesini bekleyen Gerda, artık daha fazla bekleyememişti. Büyükannesinin kendisine hediye ettiği aynayı da yanına alarak yollara düşmüş canı pahasına da olsa arkadaşını kurtarmak istiyordu. O yüzden yol boyunca karşılaştığı bütün canlılara Kay’ı soruyordu. Gerda az gitmiş uz gitmiş günlerce yolculuk yapmış ve en sonunda bir nehrin kıyısına varmış. Etrafta Kay’ı sorabileceği kimse yoktu, o yüzden akan nehre sorusunu sormuş; fakat nehir cevap vermiyormuş kendisine, bir süre orada dinlenen Gerdanın yanına bir martı konmuş. Martı “Nehir sorunun cevabını mutlaka biliyordur ancak önce ona bir hediye vermelisin.” demiş. Gerda boynundaki kolyesini çıkartarak nehre bırakmış. O anda nehirde tam anlamıyla bir mucize gerçekleşmiş. Gerda’nın olduğu yere küçük bir sandal yanaşmış, Nehrin kendisine yardım edeceğini düşünen Gerda sandala binmiş, o anda sandal kendi kendine hareket etmeye başlamış. Nereye gittiğini merak eden Gerda, bir süre sonra sihirli bahçenin kıyısına ulaşmış, rengârenk çiçeklerin bulunduğu bu bahçe adeta Gerda’yı büyülemişti. Fakat birbirinden güzel çiçeklerin hiçbirinin kokmadığını fark edince dikkatlice etrafına bakınmaya başlamıştı. O esnada kendisine doğru bir kadının geldiğini görmüş. Kendisine doğru gelen kadın o güzel bahçenin sahibiymiş. Kadın; “Güzel kız hoş geldin” deyince, bahçedeki çiçeklerden mis gibi kokular yayılmaya başlamıştı. Gerda “Özür dilerim, bahçenize izinsiz girdim.” demiş. Kadın “Gel güzel kızım uzun zamandır buralara kimseler gelmiyordu. Çok sıkılmıştım yalnız kalmaktan, tek başına buralarda ne işin var?” diye sorar Gerda aylardır kayıp olan arkadaşı Kay’ı aradığını anlatmış. Çiçekçi kadın ise yıllardır buralarda kimseyi görmediğini söylemiş. Gerda, “Öyle mi? Eğer müsaadeniz olursa ben yoluma devam edeyim, çünkü biran önce arkadaşım Kay’ı bulmam gerek.” demiş. Çiçekçi kadın Gerda’nın gitmesini istemiyormuş, o yüzden bir yalan söyleyivermiş. “Kay mı dedin? Onun ismini duydum sanki! Ne olmuştu Kay’a?” Diye sormuş. Gerda olan biteni bir bir anlatmış, Karlar kraliçesi elsa ismini duyan Çiçekçi kadın birden telaşlanmış; Aman kızım o kötü kalpli kadın buradan uzak dursun. Onun yüzünden benim çiçeklerim yıllardır kokmuyor. Çiçekçi kadın “güzel kızım saçların dağılmış, gel otur da senin saçlarını tarayayım.” demiş Gerda bu isteğe bir anlam veremese de onu kırmak istemediğinden teklifini kabul etmiş, Çiçekçi kadın eline aldığı tarakla Gerda’nın saçlarını taramaya başlamış. Aslında Gerda’ya sihir yapıyormuş. Sihirli tarak Gerda’nın bütün bildiklerini unutturmuş, kötü niyeti olmayan ve yalnızca onunla biraz beraber yaşamak isteyen çiçekçi kadın, Gerda’da yalnızca neşe bırakmış, geri kalan bütün her şeyi unutturmuş. Aradan bir hafta gibi bir süre geçtikten sonra kadının şapkasında bulunan güller Gerda’nın bir şeyler hatırlamasına neden olmuştu. Çünkü hiçbir sihir gerçek sevgi ile baş edemezmiş. Her şeyi hatırlayan Gerda, beklemeden sandala dönmüş, bu seferde sandalın tepesinde uçan kargayı takip etmeye başlamış böylece, buzlarla kaplı olan bir denize ulaşmış. Kıyıda bekleyen korsan gemisini gören Gerda, gizlice gemiye tırmanmış. Kendi kendine acaba bu gemiyle mi karlar kraliçesinin şatosuna gideceğim? Diye söylenmeye başlamış. Çok geçmeden korsanlar geminin güvertesinde belirmişler Korsanlar arasında bulunan bir kız çocuğu yavaşça Gerda’ya yaklaşmış. “Sende bizim gittiğimiz yere mi gideceksin, hahaha, hahaha, yani hiçbir yere” Demiş. Gerda, korsan kıza arkadaşını aradığını ve başından geçenleri bir bir anlatmış. Gerda’nın samimiyeti hoşuna giden korsan kız, onun kendi yanlarında kalmasını ve Karlar kraliçesinin tehlikeli olduğunu, o nedenle arkadaşı Kay’ı aramaktan vazgeçmesini söylemiş; Fakat Gerda arkadaşını bulmakta kararlıymış. onun cesareti ve samimiyetinden etkilenen korsan kız, ona yardım etmeye karar vermiş. Bu arada Karlar kraliçesi ise şatosunda Kay’a geçmişini unutturmaya çalışıyormuş. Neredeyse her şeyi unutan Kay yalnızca arkadaşı Gerda’yı unutamamış. Kısa bir süre sonra kalbinin buza dönüştürüleceğini söyleyen karlar kraliçesi, Gerda’yı unutması için elinden geleni yapıyormuş. O geceyi korsan kızla gemide geçiren Gerda, sabahın ilk ışıklarıyla beraber uyanınca korsan kızın yanında bir ren geyiği ile onu beklediğini görmüş, Korsan kız “bu geyik seni doğruca karlar ülkesine götürecek. Ama bana bir söz vermeni istiyorum, o kötü kalpli cadıyı yeneceksin böylece gemimizde kurtulacak.” demiş. Gerda, “Söz veriyorum, sana bana yaptığın bu iyiliğin karşılıksız kalmayacağına emin ol.” Diye cevap vermiş. Ren geyiğine binen Gerda, tek başına yola çıkmış. Uzun süren bir yolculuk yaptıktan sonra en sonunda kuzey kutbuna ulaşmıştı ki yolda kendisini bekleyen yaşlı bir bilge ile karşılamış. Bilge adam, “sonunda sihirli aynayı bana getirdin demek.” demiş. Yaşlı adamın, kendisinde ayna olduğunu bilmesine şaşıran Gerda, doğru yere geldiğini anlamış ve aynayı çıkartarak bilge adama göstermiş. Sonrada “Kötü kalpli karlar kraliçesini bu aynayla mı yeneceğim?” diye sormuş. Yaşlı bilge, “Bu ayna sana gerçekleri hem de gizli yerlerde saklanan tüm gerçekleri gösterir, hiçbir şey ve hiç kimse gerçek sevgiden daha güçlü olamaz. Çünkü her şeyden daha güçlü olan tek şey içimizdeki gerçek sevgi” demiş. Gerda, o yaşlı bilge adamdan kötü kalpli kraliçenin kim olduğunu ve sırlarını öğrenmiş, Önceleri Karlar kraliçesi sevgi dolu biriymiş. Gülümseyen gözleri güneş gibi parlar, dokunduğu yerler rengarenk çiçeklerle dolup taşarmış. Gerçek Adı da Lila’ymış, eskiden herkes iyi kalpli Lila’yı küçük bir cadı olarak tanıdığından kimse onunla oynamazmış. Her zaman yalnız kalan Lila, artık her şeyden ve herkesten nefret etmeye başlamıştı bir gün Lila bir dilek dilemiş ve kendisine kötü davranan herkesin buza dönüşmesini istemişti. Sonrada kendisinde buzdan bir şato yapmış ve herkesten uzak, yalnız, mutsuz ve sevgisiz bir şekilde yaşamını sürdürmeye başlamış. Gerda eğer ona bu gerçekleri gösterebilirse, onu yenmiş olacaktı. Karlar kraliçesinin buzdan şatosuna ulaşan Gerda, Kay’ıın öylece oturduğunu görünce ona seslenmiş. “Arkadaşım, en sonunda buldum seni çok özlemişimi?” demiş. Gerda’ya bakan Kay, onu tanıyamamıştı. Şatodaki her şey gibi onun kalbi de buza dönüşmüş. Gerda kendisini hatırlamayan Kay’ın yanına koşarak sarılmış fakat Kay onu hala tanımamış. O anda yanlarına gelen Karlar kraliçesi Gerda’ya öfkeyle bağırmış; Bırak hemen onu Kay, artık bana ait şimdi sıra sende senide buza dönüştüreceğim. Gerda; “Hayır, buna asla izin vermeyeceğim dedikten sonra, Seni çok seviyorum Kay…” diye arkadaşına seslenmiş. O anda Kay Gerda’yı hatırlamaya başlamış. “Gerda,” sensin. Bu duruma karşısında çok öfkelenen kötü kalpli karlar kraliçesi elindeki asayla büyü yapmış. Gerda ise hemen aynasını çıkartarak asadan çıkan büyüye doğru tutmuş. Aynadan yansıyan büyü etkisini kaybetmiş. Gerda’nın elinde tuttuğu aynaya bakan karlar kraliçesi, aynadaki yüzün kendisine ait olmadığını görünce şaşırmış, çünkü aynada gördüğü yüz küçük Lila’ymış. O anda Karlar kraliçesi yeniden küçük, masum ve neşeli haline dönmüştü . Gerda ve Kay’a gülümseyen karlar kraliçesi Gerda’ya teşekkür etmiş. Hep beraber birbirlerine bakıp gülüşmüşler ve tıpkı evlerinin önüne diktikleri güller gibi hiç ayrılmadan beraber mutlu bir hayat yaşamışlar. Karlar Kraliçesi Masalı Özeti Bir zamanlar soğuk bir ülkede, çok iyi iki arkadaş yaşıyordu. birinin ismi Gerda, diğerinin ismi ise Kay’di. Kay ve Gerda sürekli beraber vakit geçirirlerdi. Soğuk kış gecelerinde Gerdanın ninesinin anlattığı birbirinden güzel uzun çocuk masalları’nı dinler güzel vakit geçirirlerdi. Birgün büyük anne Karlar kraliçesi hikayesini anlatırken, kraliçeyle alay eden Kay’a kızan kraliçe sihirle Kay’ı etkisi altına alarak kendisiyle götürür. Onu kurtarmak isteyen arkadaşı gerda ise büyükannesinin kendisine hediye ettiği sihirli ayna ile yollara düşer epey bir zaman dolaştıktan sonra, bir korsan kızın yardımıyla Kay’ın yerini bulur. Onu gerçek sevginin gücüyle Karlar kraliçesinden kurtararak, her şeyi eskisi gibi güzel hale dönüştürmeyi başarır. Karlar Kraliçesi Masalı’nı beğendiğinizi umarız. Bu güzel Uyuyan Güzel Masalı da ilginizi çekebilir.
Roman ve öykülerde kış; ya masalsı görünüm ve romantik yaklaşımla ya da baş edilemez doğa koşulları olarak çizilir. Diğer yandan yoksulluk, çaresizlik vurgularında dışarıda kalmanın zorlukları olarak soğuk, ayaz öne çıkarılır. Hikâye ve masal anlatma da her nasılsa soğuk, uzun kış gecelerinin bir eylemidir. Batı’daki noel anlatıları kaçınılmaz olarak kış görüntüleriyle var olur. Charles Dickens’in Bir Noel Şarkısı bu tip metinlerin en ünlüsüdür. Bizdeki kış anlatıları daha çok kışın acımasız geçtiği, ulaşımı engellediği Doğu bölgemizdeki şehirlerde edebiyatında kış dendiğinde soğuk geçen kış mevsimlerine sahip ülke edebiyatçılarının eserlerinde kış daha yoğun olarak yer alır. Bunların başında da elbette Rusya gelir. Rus edebiyatında kış, pek çok edebiyat eserinin olmazsa olmazıdır. Gogol’un, Çehov’un, Tolstoy’un, Dostoyevski’nin, Pasternak’ın eserlerinde Rus şehirlerinin soğuk, dondurucu kış geceleri sıklıkla karşımıza çıkar. Rus yazarlarının çoğu, yoksul, çaresizlik içindeki kahramanlarını soğuk, karlı Petersburg sokaklarında dolaştırırlar. Boris Pasternak, Doktor Jivago’da Rusya’da 1917 devrimi öncesi ve sonrasındaki insanlık hâllerini anlatır. Devrim esnasında sağa sola savrulan insanlar, umutlar, düş kırıklıkları… Ama öne çıkan hep “karlı Moskova” görüntüleri, trenler, istasyonlar, bozkır olur. Roman her hâliyle bir şair elinden çıktığını belli eder. Romanda baştan sona kışın eşsiz görüntüsü vardır “Camın ardında ne yol ne mezarlık ne de bahçe vardı. Dışarda fırtına kopuyor, havada karlar uçuşuyordu.” Her yer kardır “Kar yığınlarının arasından açılmış dar yolda ilerlemeye başladı, oraya gidiyordu. Dolunay her tarafı aydınlatmıştı. Gece nöbetçilerinin durdukları yerleri gayet iyi biliyordu, kolayca atlattı onları. Ama bembeyaz buz kaplı üvez ağacının oradaki düzlüğe geldiğinde nöbetçilerden biri arkasından seslendi. Kızakla arkasından geliyordu.” Tolstoy, Kazaklar romanında sosyete, şehir hayatından bıkan kahramanın doğal, saf hayata yönelişini işler. Bitkiler, hayvanlar ve doğal hayat içerisinde bir cennet arayışını yansıtır. Kızaklarla yapılan yolculuklar, sert doğa koşulları… Çevrede vahşi, kaba, savaşı çağrıştıran sert, ama buna rağmen olağanüstü bir güzellik vardır. Kahraman devamlı sözü edilen o karlı tepeleri görmek için sabırsızlanmaktadır. Kahraman karlı dağlara bakarken, bunun yorumlarını yapar “Ancak bütün çabasına rağmen, bu gördüğü beyazlıklarda kendisine o kadar çok anlatılan, pek çok kitaptan tanıdığı bu dağlarda hiçbir olağanüstü güzellik bulamadı. O zaman, bulutlarla dağların tepelerinin görüntüsü arasında hiçbir fark olmadığını, sürekli anlatılan o karlı dağların güzelliğinin de tıpkı Bach’ın müziği gibi, bir kadına karşı duyulan büyük aşk gibi bir yalan olduğunu düşündü; o, ne Bach’ın müziğine ne de aşka inanmıyordu.” Gogol’un neredeyse adıyla özdeşleşen öyküsü “Palto”da, Petersburg’un soğuğundan korunmak için Palto alan ama bu hayatına mal olan Akaki Akakiyeviç’in trajik hayatı anlatılır. Petersburg’un en büyük özelliği soğuğu, ayazıdır “Yılda dört yüz ruble kadar gelir elde eden herkesin mücadele etmek zorunda kaldığı amansız bir düşman vardır Petersburg’da. Söz konusu düşman, her ne kadar insan sağlığına iyi geldiği söylense de, bizim ünlü Kuzey ayazından başka bir şey değildir. Sabah dokuzda, yani tam da yürüyerek işlerine gitmeye çalışan insanların caddeleri doldurduğu saatte ayaz, herhangi bir ayrım yapmadan hepsinin burunlarına keskin ve iğneli fiskeler indirmeye başlar, zavallı memurlar burunlarını nereye sokacaklarını şaşırırlardı.” Akaki Akakiyeviç bir gün binbir güçlükle yeni bir palto alır. Soğuk bir gece sokakta dolaşırken, meydanda birkaç serseri tarafından paltosu alınır. Emniyete, çeşitli yerlere başvursa da paltosunu bulamaz. Polis neredeyse onu suçlu duruma düşürür. Son bir umutla gittiği önemli kişi’ tarafından sert bir şekilde azarlanıp eve döner ve bir daha kalkamaz. Yolda üşütmüş ve ateşi çıkmıştır. “Palto”, soğuk ve kış dendiğinde ilk akla gelen öykülerden “Bir Köy Hekimi” öyküsü de unutulmaz kış öykülerinden biridir. Köy hekimi hastasına ulaşmak istemekte ama kış şartları onu zorlamaktadır. Atı soğuktan ölmüştür. Diğer tarafta ise yardım etmek istediği hastası vardır “Ne yapacağım konusunda tümüyle karasız kalmış haldeyim. Hemen yola koyulmam gerekiyordu; on mil ötedeki köyde ulaşmam gereken bir hasta, onunla aramdaki mesafeyi dolduran bir tipi vardı. Tekerlekleri büyük, ağır olmayan, tam bu köy yollarına göre bir arabam vardı; elime çantamı almış, yola çıkmaya hazırlanmış, avluda dikiliyorum fakat arabaya koşulacak at ortada yoktu, at yoktu! Benim atım birkaç gün önce buz gibi kışa daha fazla dayanamayıp nalları dikmişti…” Kar çölünde hastasına doğru arabasını koşturan hekim… Doktor Jivago romanı beyaz perdede de seyirciyle buluşmuştu. İÇİMDE YENİLMEZ BİR YAZ VARDIR John Fante’nin, ilk romanı Bahara Kadar Bekle, Bandini kış mevsimini odağa alan bir eserdir. Kışın soğuk günlerinde ailenin yaşadığı sıkıntılar, acılar, savrulmalar işlenir. Roman şöyle başlar “Derin kar tabakasını tekmeleye tekmeleye ilerliyordu. Bezgindi. Adı Svevo Bandini’ydi ve sokağın iki blok aşağısında oturuyordu. Üşümüştü, ayakkabılarının altı delikti.” Kış öyle bir gelir ki aileyi adeta dağıtır. Baba duvarcılık yaptığı için soğuk iş günlerinde işsiz kalmıştır. Duvarcı ustasıdır ve kar, tuğlaların arasına sürdüğü harcın donması demektir. Aile açlığa ve soğuğa karşı direnir. Harikulade bir nesne olmasına rağmen kar aileyi sürekli tehdit eder. Isabel Allende, Kış Ortasında romanına Albert Camus’nün “Kış ortasında sonunda anladım ki içimde yenilmez bir yaz varmış.” alıntısıyla girer. Bu biraz da romanın özeti gibidir. Hayatlarında kışı yaşayanların ancak içlerindeki yazı keşfederek var olabilecekleri romanda işlenir. Kış romanda hem gerçek anlamıyla hem de sembolik anlamıyla işlenir. Ali Smith, Kış romanında ömrün kışını gözler önüne serer. Allende’nin romanı gibi o da romanını özetleyen alıntı ile girer “Ne de öfkeli kışın hiddeti.” William Shakespeare Noel döneminde başlayan roman simgesel kış yanında mekân olarak da kışın geçer. Karl Ove Knausgaard, Kış adlı romanında kış mevsimine düşsel bir yolculuk yapar. Romandaki özellikle “Kış Sesleri” başlıklı bölüm kışın ruhunu anlamada derinlikli bir metindir “Beyaz renk yokluğudur öyleyse ses dünyasının beyazı sessizlik olmalıdır. Karlarla örtülü orman kararmaya duran göğün altında kımıltısız dururken büsbütün sakindir.” Kış dendiğinde ilk akla gelecek isimlerden biri Wolfgang Borchert’tir. Kar âdeta onun öykülerdi ritmik bir ögedir. Soğuk, buz, ayazlı geceler onun öyküsünü yasladığı atmosferdir. Borchert’in öyküleri neredeyse soluk soluğadır; akıcı, yaralayıcı ve irkiltici. Örneğin “Kedi Donmuş Karda” öyküsünde, doğayı kar ritmik bir unsur olarak kullanır “Köy mü, o yanıyordu. Adamlar kundaklamışlardı. Çünkü askerdi adamlar. Savaş vardı da. Ve kar adamların kabaralı postalları altında feryat ediyordu. Çirkin çirkin feryat ediyordu kar.” Wolfgang Borchert, kışı öykülerinin merkezine alır. “Kucak Kucak Kar” adlı öyküsü onun en iyi ki öykülerinden biridir “Karlar sarkıyordu dallardan. Makinalı tüfek nişancısı şarkı söylüyordu. Bir Rus ormanında hayli ileri bir noktada nöbet bekliyordu. Noel şarkıları söylüyordu, oysa Şubatın başı olmuştu artık. Ama metrelerce kar vardı da. Kara gövdeler arasında kar. Karayeşil dallarda kar. Dallara asılı kalmış, çalılıklara savrulmuş, pamuk pamuk ve kara gövdelere kaskatı yapışmış. Kucak kucak kar. Ve makinalı tüfek nişancısı artık Şubat başı olmasına rağmen Noel şarkıları söylüyordu.” “Saz Benizli Kardeşim” öyküsü bembeyaz karlar içinde yatan gencecik asker ölüsüne yazılmış bir ağıttır. Kış öyküleri dendiğinde O. Henry’nin iki öyküsünü anmak lazım. “Müneccimlerin Hediyesi”nde ölümsüz aşk anlatılır. Birbirlerine yılbaşı armağanı almak isteyen eşlerden, erkek karısına saatini satarak tarak alırken kadında kocasına saçını kestirip satarak saat zinciri alır. Böylece her iki hediye de anlamsızlaşır. “Polis ve İlahi” öyküsünde, kışı sıcak bir hapishanede geçirmek isteyen, işsiz, mutsuz kahraman ne yapsa da kendini hapishaneye attırmayı beceremez. Bu arada yeniden hayata ilişkin umut doğar içinde. Yarın iş bulacak, hayata yeniden sarılacaktır. Tam bu düşünceler içindeyken yanına bir polis gelir ve onu tutuklayarak hapishaneye öykülerinde mekân yapan öykücülerden bir başkası da Jack London’dur. London özellikle dondurucu kutup bölgelerindeki hayatta kalma mücadelelerini gündeme getirdi. Kar sessizliğinin, dondurucu iklimin hangi hayatları kararttığını öyküledi. Kurtlar, ren geyikleri, köpekler içinde insanın yaşama hırsını ustalıkla anlattı. Onun eserlerinde yaşanan hayat vahşi ve acımasızdır. Dinmek bilmeyen fırtınanın ortasında yiyecek ve sudan mahrum insanların canavarlaşmasını hikâye etti. “Beyaz Sessizlik”te, açlık yüzünden köpeklerini yemek, birbirlerini ölüme terk etmek zorunda kalan Kızılderililerin insanlık dışı çaresizlikleri anlatılır. Öykünün laitmotifi olan beyaz sessizlik, aslında bütün ibreleriyle ölümü göstermektedir “Esrarlı bir hareketsizlik vardı; buz kaplı ormanda tek bir soluk bile yoktu; dış âlemin soğuğu ve sessizliği doğanın kalbini dondurmuş, titreyen dudaklarını kıpırtısız bırakmıştı.”“Ateş Yakmak” öyküsünde; eksi elli derecede, dağda, ormanlar içinde yolculuk yapan ama soğuk karşısında donmamak için direnen kahramanın hikâyesi anlatılır. Öyküde insanın yaşamını sürdürmek, var olmak için köpeğini öldürmek de dahil nasıl her şeyi deneyebileceği anlatılırken, aslında insanın ne kadar zaaflar içinde zavallı bir varlık olduğu vurgulanır. Ateş yaksa hayatta kalabilecektir ama onu bile beceremeyecektir. Sonunda uykuya, ölüme teslim olur. Öyküde aslında özne bizzat soğuğun kendisidir. Okur; soğuğun kendine has bir ritmi, etkisi ve kişiliği olduğunu fark eder. Adım adım, kahramanı sarar ve kollarına alarak ölümüne uyutur. Adam donmuş parmaklarıyla, kibriti yakamaz ve soğuğa bütünüyle kendini teslim eder. TÜRK ROMAN VE ÖYKÜLERİNDE KIŞTürk edebiyatında da kışı merkeze alan pek çok öyküden ve romandan söz etmek mümkündür. Halit Ziya Uşaklıgil’in “Onu Beklerken” emsalsiz bir kış öyküsüdür. Öyküde Afrika’nın kışsız, soğuksuz bir yurdundan İstanbul’a gelen ve hiç kar görmemiş Afrikalı genç kızın karın büyüsü altında donarak ölümü anlatılır. Genç kız bir gece yatağında üşüyerek uyanır. Gece titreyerek yatağından doğrulur. Yalının damına çıkar. Giderek daha çok üşümeye başlar. Zangır zangır titrerken çeneleri çarpar, dişleri birbirine vurur. Bu arada kar yağmaya başlar. Genç kız hayranlıkla karın yağışını seyretmektedir. İlk kez olarak böyle dökülüşünü gördüğü kar onu büyülemiştir “Beyaz bulut parçaları artık kasırgalar yaparak, döne döne savrularak, iri iri, lapa lapa dökülüyor, yavaş yavaş bu güneş ülkesinin kızını da örtüyordu. Ay gittikçe daha donuk lekesinin altında daha az belli oluyordu. Sanki o da parça parça dökülüyor, o da gece dostunu karlarla birlikte örtmek istiyordu...” Sabahleyin damda onun donmuş bir vaziyette karla iç içe cesedini bulurlar. Reşat Nuri Güntekin “Salgın” adlı uzun öyküsünde ismi Karlı Köyü olan köyde bir başka kış masalı anlatır. Öyküde bürokrasinin işleyişi üzerinden, köyde çıkan bir hastalık karşısında insanların, doktorların, bürokrasinin aldığı tavrı gündeme getirilir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, bir dağ köyünde başlayan salgın karşısında bürokrasinin aldırmaz tutumu Köyü ilkokul öğretmeni Cevdet Bey köyünde bulaşıcı bir hastalık olduğunu amirlerine haber verir. Ama yetkililer bunu ciddiye almaz, geçiştirir. Öğretmen buradan bir sonuç alamayınca daha sonra yüksek makama, kaymakamlığa bu salgın olayını bir mektupla iletir. Kaymakam tecrübeli bir yönetici olduğu için harekete geçer ve köye bir doktor gönderir. Zaten hasta olan doktor kış da geldiği için bu dağ köyüne çıkamaz. Sağlık müdürü durumu araştırır o da köye gidemez. Çünkü kış geldiğinde aylarca köyün merkezle iletişimi kesilir. Necip Fazıl “Sırtlan” öyküsünde mezarlıkta ölülere saldıran bir sırtlanın hikâyesini anlatırken olayı esrarengiz bir kış gecesine yerleştirir “İç Anadolu’da atla seyahat ediyordum. O gün diz boyunca yağan kar, yolumu o kadar güçleştirmişti ki, varacağım konağın henüz yarı yoluna erişmeden, bir deniz gibi dümdüz ovada geceyle karşılaştım.” Sabahattin Ali’nin çamaşırcı kadının soğuk ve açlıktan ölen çocuğunun anlatıldığı “Isıtmak İçin”, en etkileyici kış öykülerinden biridir. Soğuk, yanan sobanın gürültüsü atmosferinde ilerleyen öykü, evini ısıtacak kadar odun, kömür alamayan yoksulların dünyasına eğilir. Evinde “donuyorum!” diyen çocuğunu ısıtmak için son bir gayretle didinen anne başarılı olamaz ve çocuğunu soğuktan kaybeder. Erdal Öz’ün “Havada Kar Sesi Var” iz bırakıcı kış öykülerden. Öyküde “körpecik dalların kesilip kırıldığı, gencecik canların vurulup asıldığı kargaşada” bir kış günü oğlunu bekleyen annenin dramı anlatılır. Bir anne evde kaçak oğlu için çorap örmektedir “Kadın, elindeki örgüyü bırakıp sedirden kalktı, pencereye gitti, perdeyi aralayıp dışarıya baktı. Başının cama vuran gölgesinde dışarı apaydınlıktı, gündüz gibiydi. Ne güzel için için yağıyordu kar.”Ahmet Kekeç’in, Son İyi Şeyler’deki kış fotoğrafı unutulur gibi değildir “Dün annemin mezarına gittim. kar yağıyordu. bakımsız üç-beş ağaç, görüntüyle örtüşen beyaz taşlar, büyük bir ıssızlık sonra... karlar altındaki kabarmış toprağa, anneme, annemin dokunulmamış varlığına ağladım. sonra bir tansık gerçekleşir umuduyla baktım yerdeki kabarık toprağa. kar saçlarıma, kirpiklerime doluşurken kalktım, yürüdüm.” ORHAN PAMUK’UN KAR ROMANI Orhan Pamuk’un Kars’ta geçen ve Türkiye’nin yakın dönem politik olaylarını ele alan Kar bir yandan da Türk edebiyatının öne çıkan kış romanlarından biri. Almanya’da sürgünde olan şair Ka, kadın intiharlarını araştırmak için Kars’a gelir. Kars’ı tanımaya çalışan şair, durmaksızın yağan kar eşliğinde sokak sokak şehri gezer, insanlarını, şehri tanır. Bu arada şehirde kardan mahzur kalmış bir gezgin tiyatro topluluğunu tanırız. Romandaki otelin adı da semboliktir Karplas Otel. Kar dolayısıyla kış, yazarın elinde düşsel, masalsı bir atmosfer yaratmanın bir aracıdır. Aşk ve siyasi çatışmalar bu atmosfer içinde kurgulanır. Kahramanın kar şiiri yazma arzusu kışa bakışın bir başka yansıması olur. Romanda şehrin ruhu, merkezden uzak oluşu, yoksulluğu, yaşanan açmazlar kar simgesinin şiirsel, masalsı havası içinde verilir. Bütün roman kar altında geçer. Zaman zaman bir nesne olarak bazen de imgesel anlamıyla kullanılır. Kar bir laitmotif olarak kullanılırken, sert doğa koşulları yanında her şeyi örten bir yanı da vardır. Kar bir anlamda acımasızlığı ve yabaniliği de vurgular. Hatta giderek medeniyetten kopukluğu “Yolcular arasında tanıdık yüzler gördü ama kar altında bu kişilerin kim olduklarını çıkaramadı.”; “Cumhuriyet Oteli’nin de nerede olduğunu çıkaramadı. Karın altında her şey silinmiş, kaybolmuş gibiydi.” Bir başka yerde de şöyle denir “Yoksullaşıp soluklaşan Kars ve lokanta gibi, hatıraları da kar altında silinmiş gibiydi.” O müphem yargı her yerde karşımıza çıkar “Yol işaretleri kar tuttuğu için okunmuyordu.” Kahraman Kars’a gelmeden hafızasındaki kar imgesinin değiştiğini görür “Kar şehrin kirinin, çamurunun ve karanlığının, örtülerek unutulduğu bir saflık duygusu uyandırırdı hep onda ama Ka Kars’ta geçirdiği ilk gün kar ile ilgili bu masumiyet duygusunu kaybetti. Burada kar yorucu, bıktırıcı, yıldırıcı bir şeydi.” Burada kar ona başka şeyler düşündürür. Yoksulluk, çıkışsızlık ve güvensizlik “Çocukluğunda, Nişantaşı’ndaki güvenli evlerinin penceresinden ona bir masalın parçasıymış gibi gelen karlı sokak görüntüleri şimdi yıllardır hayallerini içinde son bir sığınak olarak taşıdığı bir orta sınıf hayatının ve hayal bile etmek istemediği sonu umutsuz bir yoksulluğun başlangıcı gibi gözüküyordu.”HAKKARİ’DE DÖRT MEVSİM Ferit Edgü’nün O/Hakkâri’de Bir Mevsim’inde köy gerçekliği ile aydın-yazar karşı karşıya gelir. Roman, hantal ve despot bürokrasiyi, kıyıcı toplumsal düzeni, her yere ulaşamayan bürokrasinin elini ve dağ kanunlarını eleştirir. Hakkâri’de Bir Mevsim büyülü bir şark masalıdır. Sadece ülkemizde yaşanabilecek, buraya ait tipik bir kış masalı. Romanın mekânı bir dağın eteklerinde kurulmuş Hakkâri’nin bir köyüdür. Her yer karlarla kaplı bembeyaz. İnsanlar sırtlarını dağa vermişler bir ölüm sessizliğini yaşıyorlar. Havada sadece bir rüzgâr, tipi uğultusu. Elinde çantası bir yabancı köye giriyor. Köy halkı ona garip garip bakıyor. Sanki kendi talihsiz kaderlerini yaşamaya gelen bu yabancıya acıyorlar. Çünkü acı onların hayatlarının bir parçası. Burada kar durmaksızın insanların üstüne yağar. Bembeyaz dağlar, bütün görkemiyle gökyüzüne yükselir. Burada insanların hayalleri bile dağların arkasına ulaşamaz. Hayaller, dağların eteklerinde takılır kalır. Denizlere, güneşlere ulaşamaz burada hayaller. Ve elleri koynunda, pasaklı, sevimli, çaresiz çocukların üstüne durmaksızın kar yağar. Burada hayatın anlamı, dağlara katlanmanın sırrını bulmaktan geçer. Eğer küresel ısınma ve doğaya acımasızlığımız nedeniyle kışı/karı kaybetmezsek kış roman ve öykülerimizin vazgeçilmez mekânı/mevsimi, atmosfer yaratmadaki en büyük imkânı olmaya devam edecek.
- 0533 Güncelleme - 0919 İlk filmi, 2018'de 150 milyon dolar hasılat yapan Yeşilçam'ın 10 katını kazanıp, 1 milyar 300 milyon dolarla 'Tüm Zamanların En Çok Hasılat Elde Eden Animasyon Filmi' olan, hediyelik eşyadan turizme yarattığı endüstrinin cirosu on milyarlarca dolara ulaşan Frozen filminin ikincisi 6 yıllık bekleyişin ardından vizyona girdi. Yeni filmin ön bilet satışı 120 milyon doları geçerek rekor kırdı... İlk hafta sonu hasılatının ise 200 milyon doları geçmesi bekleniyor. Tam bir ay sonra 40 yıllık aşkım Star Wars'un yeni filmi 'The Rise of Skywalker'la buluşacağız... Rogue One ve Solo A Star Wars Story'i de sayarsak bu evrende geçen 10 filmi görmek için sinemaya her gittiğimde 7 yaşıma dönüyorum. 20 Aralık'ta da aynısı olacak biliyorum, her yeni Star Wars filmi sinemalara geldiğinde ben yeniden 7 yaşında oluyorum. Tam da bu yüzden galiba bazı fan'ların, sinema eleştirmenlerinin yeni filmlerle ilgili negatif sözlerini hiç mi hiç umursamıyorum. George Lucas'ın yarattığı bugün filmleri, çizgi romanları, kitapları, hediyelik eşyaları, eğlence parklarıyla yüz milyarlarca dolarlık dev bir 'endüstri'ye dönüşen Star Wars'un her yeni filmi, o karanlık sinema salonunda, 2 saatliğine de olsa bana parayla satın alınamayacak bir şey sunuyor 7 yaşımın, çocukluğumun saflığını...Bir süredir bu 'Star Wars hastalığını' yeğenim Can'a bulaştırmak için uğraşıyorum. Yoda tişörtleri, BB-8 çantaları gibi küçük rüşvetlerle onu 'Güç'ün 'aydınlık' tarafına çekmeye sanırım onu 'Karanlık' tarafa kaptırdım. Çünkü önceki gün "Amca 'Frozen' filmine gidelim mi?" dedi!Ve ben onun doğduğu yıl, 2013'te, tüm dünyayı saran 'Frozen çılgınlığı'nın yeniden döndüğünden haberdar oldum. Prenses Elsa, kız kardeşi Anna, dağcı Kristoff ve sadık geyiği Sven ile kardan adam Olaf'ın maceralarını anlatan Frozen'ın devam filmi Frozen 2 tüm dünyada ve Türkiye'de vizyona girdi. Bir süredir sinema dünyasının en büyükleri Frozen 2'nin hasılat rekorlarını kırıp kırmayacağını konuşuyor. Tahmini rakamlar havalarda uçuşuyor. Filmin gişede milyar dolar barajını geçeceğinden herkes emin; asıl soru ne kadar geçeceği! Tam 6 yıl önce 19 Kasım 2013'te vizyona giren Frozen, ABD ve Kanada'da 400 milyon dolar, dünyada ise toplam 1 milyar 300 milyon dolar hasılat elde ederek 'Tüm Zamanların En Çok Hasılat Elde Eden Animasyon Filmi' Elsa ve arkadaşları beyazperdeden sonra evleri de fethetti. Filmin 21 milyondan fazla DVD, blu-ray ve VHS satışndan yapımcı Disney, kasasına 400 milyon dolar daha attı. 2018'de 150 milyon dolar hasılat elde eden Yeşilçam'ın 10 katı hasılatı tek başına yapan Frozen, 'En İyi Animasyon' ve 'En İyi Orjinal Şarkı' dallarında 2 Oscar kazandı. Eleştirmenler filmi yere göğe koyamadı. Ard arda gelen Grammy, Altın Küre, BAFTA ödülleriyle birlikte tüm dünyada bir Frozen çılgınlığı yaşanmaya başladı. Britanya'da 2014 yılında doğan kız çocuklarına verilen isimlerde 'Elsa' ve 'Anna' ilk sıralara yükseldi. Disneyland'daki onlarca klasik çizgi film kahramanı bir kenara atıldı. Çocuklar ve ebeveynler Elsa'yı görmek için 4 saat sırada bekliyordu. Gelmiş geçmiş en iyi tenisçilerden Serena Williams, Frozen'ı '3 bin kez' falan izlediğini da bu çılgınlığa uygun düşen bir haber Japonya'dan geldi. 30'lu yaşlarında bir adam eşinin, "Frozen'ı mükemmeliğini anlamadığı için kendisini boşadığını" açıklıyayıp yetkililerden yardım iştemişti. Haber buram buram 'fake' kokuyordu ama birçok insan bir kadının kocasını 'Frozen'ı sevmediği için boşayacağına gönüllü olarak inanmayı tercih girdikten 2 yıl sonra bile Frozen, Facebook'ta hakkında en çok konuşulan filmdi. Daha önce de benzer öykülerin anlatıldığı filmlerden Frozen'ı ayıranın, onu bu kadar çok sevdirenin ne olduğunu anlamak için psikologlar devreye girdi. Kimi içindeki feminist mesajlara vurgu yaptı, kimi filmin unutulmaz şarkısı 'Let It Go'ya türlü anlamlar yüklüyordu. İnsanlar, 'Frozen'ın hepimizin hayalini kurduğu bir geleceği temsil ettiğini Anglia Üniversitesi 2015'te Frozen'ın peri masalı kökleri, süper kahraman janrına katkılara ve içindeki cinsiyet temasıyla Elsa'nın lezbiyen olduğunu iddia eden ve Twitter'da 'Elsa'ya bir kız arkadaş verin' diye etiket açanlar var ilgili bir sempozyum bile düzenledi. Tüm bu coşkunun içinde yapımcı Disney, Frozen'ın etinden sütündan faydalanmayı bildi. Sinema ve DVD satışlarından elde edilen 2 milyar dolara yakın cironun yanında asıl büyük gelir 'Frozen' tamalı ürünlerden Anna, Olaf, Sven ve Kristoff'un oyuncakları peynir ekmek gibi satıyordu. Frozen temalı kırtasiye ürünleri, dünyanın dört bir yanında, en ücra köşelerdeki okullarda bile sınıfların baş çocuklar değil büyükler de 'Frozen' temalı kıyafetleri, yiyecekleri kapışıyordu. Amerika'da Elsa'nın kıyafetiyle aynı model gelinlikler bin dolara alıcı bulurken, Frozen elma, üzüm suları, yoğurtları, diş bakım setleri yok satıyordu. 2014 yılında Disney, Frozen tamalı ürün satışından 5 milyar ciro yaptığını açıkladı. Bu da yetmedi Frozen'ın yaratıcılarına ilhem verdiği söylenen Norveç'in Lofoten Adaları turist akınına uğradı. Adaya 'Frozen' turlarına katılmak isteyenler 5 bin dolara yakın bir parayı gözden çıkaryordu. Turlara ilgi o kadar büyüktü ki küçük adanın sakinleri, "Gelenlerle mezarlıklarda kamp yapıyor. Alt yapı yetersizliğinden adanın her tarafı çöplüğe döndü" diye isyan ediyordu. Hans Christian Andersen'inin 'The Snow Queen'in öyküsünden yola çıkarak Frozen'ı yaratan senarist Jennifer Lee ve Chris Buck, film vizyona girdikten kısa bir süre sonra 'başardık'larını fark ettiklerini söylüyorlar. Lee, filmi New York'ta bir sinemada halka birlikte izledikten sonra sokağa çıktığında insanların, 'Let it go' şarkısını söylediklerini fark ettiğini belirtip ekliyor "İnanılmazdı, sözleri hemen ezberlemişlerdi. Bu şarkıyı duymaktan asla bıkmayacağım hatta yaşlandığımda kafamın içinde çalan yegane şarkı olacak..." 'Let it Go' o kadar başarılı oldu ki Beyonce'nin yeni albümünü geçip Billboard 200 listesinde zirveye oturdu. Şarkının Youtube'da Walt Disney animasyon stüdyosu ve Disney UK hesaplarındaki toplam görüntüleme rakamı 3 milyarı geçmiş durumda. Önceki gün Can'la Youtube'la 'Let it Go'nun videosunu izlerken bir yandan da Frozen 2'nin ön satışlarda bugüne kadar ki tüm animasyon filmlerini geçtiğini okuyordum. Biletlerinin ön satış rakamı 120 milyon dolara ulaşan filmin, ilk hafta sonu hasılatının 140-160 milyon dolar olması bekleniyor. Ancak bazı Hollywood profesyonelleri Frozen 2'nin bu rakamın çok üzerine çıkıp Incredibles 2'nin 182 milyon dolarlık 'En İyi Açılış' rekorunu kırabileceğini de 2'nin, daha şimdiden 2019'da vizyona giren filmlerinden 8 milyar dolardan fazla hasılat elde eden ve şirket tarihinin 'en başarılı sezonu'nu geçiren Disney'in bu yıl içinde 'milyar dolar' barajını geçen altıncı film olacağına kesin gözüyle bakılıyor. İkinci filmi için Frozen ekibi yeniden toplanmış. Öyküde yine Jennifer Lee imzası var ve Lee filmi Chris Buck'la birlikte yönetiyor. Seslendirme kadrosu da dönmüş. Kristen Bell 'Anna', Idina Menzel 'Elsa, Josh Gad 'Olaf', Jonathan Graff 'Kristoff'a sesleriyle hayat veriyorlar. Frozen 2'de kadroya Alfred Molina 'Agnarr' ve Even Rachel Wood 'Iduna' gibi güçlü isimler de Anna, Kristoff ve Olaf'ın yeni macerasının geçen şubat ayında yayınlanan ilk fragmanı 24 saatte 116 milyon izlenerek 'Tüm Zamanların En çok İzlenen Animasyon Fragmanı' 61. animasyonu olan Frozen 2'nin ilk filmde 6 yıl sonra yeniden tüm dünyaya 'buz kestireceği' aşikar. On milyarlarca dolarlık dev bir sanayiye dönüşen 'Frozen' kendi jenerasyonunu yarattı. 2013'te 7 yaşında ilk filmi izleyen çocuklar, tıpkı benim her Star Wars izlediğimde olduğu gibi, 40 yıl sonra da Frozen'ı izleyip ve 'Let it go'yu dinlediklerinde 7 yaşına sonu, 6 yaşındaki yeğenimle birlikte bir süre 'Karlar Ülkesi'nde olacağım. Elsa'nın da dediği gibi "Zaten soğuk beni rahatsız etmez..." çünkü ben bir Jedi'ım;
karlar ülkesi buz gibi kış havası sözleri