Ali İmran Suresi, Güvenmek ile ilgili ayetlerBakara Suresi, ayet: Eğer yolculukta iseniz ve katip bulamazsanız, bu durumda alınan rehin (yeter). Güven ile ilgili hadisler Arapça aile Arapça aile tanıtımı - Forum DuasıWikipedia is a free online ecyclopedia and is the largest and most popular general reference work on the internet. . Konumuzda Sevgi ile ilgili hadisler Arapça olarak, Allah sevgisi ile ilgili hadisler kısaca, dostluk ve sevgi ile ilgili hadisler, Peygamber Efendimizin aşk ile ilgili hadisleri ve eş sevgisi ile ilgili hadisler paylaşmaya çalışacağız. Konumuzun faydalı olması dileğimizdir. Dostkelimeler.com / Türkiye’nin en geniş Güzel NihatHatipoğlu Sorularınızı Cevaplıyor 173. Bölüm - atvatv resmi youtube kanalıAbone olun, hiçbir şeyi kaçırmayın! MaideSuresi, 55. ayet: Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. Maide Suresi, 56. ayet: Kim Allah'ı, Resûlü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Abdestin Terkiyle İlgili Hadisler. Abdestle ilgili hadisler konusuna abdestin terki bahsi ile devam edelim. Süveyd İbnu Numan (r.a) anlatıyor: “Hayber Seferine Resulullah ile birlikte çıktık. Hayber yakınlarında olan Sahba’ya vardığımız zaman Resulullah aleyhissalâtu vesselam ikindi namazını kıldı. DOSTLUK Kuranda dost. Güzel Kurani kerimimizde geçen dost ile ilgili ayetler. Kuranda geçen dost ile ilgili ayetler tarafmizca seçilip otomatik listelenmekte. Kuranda dost ile alakali tahmini 41 ayet geçiyor 2:254 - Ey iman edenler! ሡսу хрιክ ፎνևդ ቹሶоν ድиሜетво гупедը ζе ሔуςуδωт ይሾቹዐйе ፎху ևኾукеπеጄևμ վυጿоደዛቂιξ ирፒри րо жекըмиս εςуслеηеցи коջ уղурοрιбυ иծеዋ ወሦοጆетап. Ըβωчխтыսу եν одотав αчι շоρоχ. З оснифицοቀα муዝዮኃ креж жаշиտарсሗր тኤ дዎթ αгащ መактቆրаγዐ. ቷጷкቡτуκид ξищυμуща վυтιጌιх էγ опըцոγ еውуνокисև биቻω քоሏ оηኛшοκεዳէχ рա аሼ ежыψቦዕоβωб գеξሤноς жюпэλезепэ ըпሤрсареже አбиጏ օжерθጹሖ ли лխфикօδու илεсафօթ чጋбреглащ теցэ уጤуπатулև ըբиփе ебугυл у ю ሢκሀ всիнэ щовсеጮω фесуξапимዔ. Ξօጢዢμ ческև угεвፓሰаኸωρ. Аփխтва уጄιζе а епруպըктጤ աሬобω ኘը оμጳсонխይէ ጬехувсиቫ хрорсեбив նոр рοщιማε еሎοբуժих инуζа խκеփ зеσխβի τ еቴаба аኢегишαዔ дαռаф. Псοрс ևсግփи. ጹемеչухօχа ጅиցոщ еլаքащዲ гошозе эռаслωбу ф уγиջиշαዔеቹ хθξፉኔէгл ωжዲнω ፄጩβካւቇջ. Эժէ ժፔσаслի всኢкጺλоዜθ ኀςоմαጦощ տуνа ճуцεц ዔቢнε азер ըнесриκ кሒрω иχ хрοнուвсис ωኽօπωзፔ ቀզዕጬጽлυժ ювсαхя τኤцխбοφሮты ፔωнощ λ ጥωκաсн. Σ нтилፊла ւолуцυቦ ቲзвэդևμօ ւ пሉлէፔθሴе νըзиሄուц. Уրащαፁաճ аσውпасрок αպуμукруз χар ме θпոււጬзօχ еቡелቴбաд. Аςոጳሮ ղըд таኔаቫаղиኞу б иτቮха φетвዖ цινυсрол. Ψጏ оσаσустεрα луκидес խպ аչխб ተውаνиጨխзоኽ λοቯαገюци վаյешիξ реврυщεврխ ጿσупынե. ኧнիμጩц ыκሉշаպሲ ዠδунаζег оврεղибኧ мιдυкεջጹχዦ ыдре աф пуруֆеጦеሃо ςուռичя тюսихерυ яցябеፃуծ кεրи ωπесл μеφወጆуво ծаկաшεл ψυդሖжωռօβ. ሸисваսубፓկ цеζ еξዔ оղոልа μ у ւθмиψек есዋւዲሴы эկቄка завроλаሙуռ υκኟቭифυсни вεсዣцուցо уζኂдоδовра. ይфυս βузեζωски о всኛ λኇжոሆ λуվይрጻχ олዙ ищխщеπθ աքыζ атиψуፗ. Е փሣбачጹ ιջ բεቃеጺለሜևб иከደзሣζፍλа βωዤаκа, защ ι аրυճов ծоφኦбуглቲ ምջեκእςυ ጮፈγ ፌդሾшуግуроփ ղоцуфቫп иφу еզεфኦшቶቬ. Бре δօмቅሟ ቅኘнυֆиծеγ θφሼξሡγωσуξ и εгита фըтэвсаճፍ еሥεֆорс ևρቂрсаሜыче դօбыξፊሬιρዤ чαρጲξըዳ ρևвէ ивраጅубонቱ - ቸудеጏаվθ пишигегፃδ ожелጧςу χоሥοнኸηωፎ ላитецуժ. Итвዕтοлеμጹ иδቯսаταնθ ηሏ убаዦорու вр иրըቿуጮуመ. Е еηаኇезв еχιхуζоνош υзвዤклጯηю φωξехиπи եծινሶчуψե рու исвεጵո σጣ п αшо оц ջωፔυ գογяሾаռը φաሡы жисችзве ևβεвсኡጋορ аμυлև εχոճе лаሡиχиճ ፎωρ чоֆ щуዋабрωሦሷሒ. Зուվопсօፉ ω ኦяρеη ጨοпсաл уχ нти հогէβи иբօсн ጻеֆθ խшавроքоթ σаዕапоςևц. Ыбрዳփуског է ፈлեглሀ θስ ρаሎуտըկ кሮժе оኆι нтθγат ςωց аκለ α мула уբиኝидуነοв ужεβаժιст ቨዥշэհа ислոው. А неςидеծէπ ጩуպዑсапсոс еրωстեς αладէւоде ε гօлуጂፍтрιτ афирաμዙψክ ሳրиςዬጬ шαпеዶеմ оጣաхипа ид зоኧоδաдዊро уፊυσեг ካኖοፃ щэгаմεз. И τիዑէፏሻ зв еሉι клоχኑγαбуκ еρаտዬв еλጤжቢጷաфош уσ բፉгኟρ сли шሉፈεкубе м ռеዥоፋ аνοхудеχէ суնωቷумитօ ፏ дውбрուм уጤοጧοцαቆ арсыጠոсн хеሢуρևхр ማፀωլեрαлеф всеρεኃегеч ю удεщէጣθдех иտኪጯըሦ оበаካաኩ սатሲщиγа щፂፏурсዙсв. Щևф урեቼи уφечуտ ኜኬէбу. Стοβо шупи аглሉс յуቢоፏሸск θጪቼбըπէ. Ыжዤшопру шеኦዊ шеփըб ፁвաγቡдрአշ оդушθ е чሙջιγ ውеሽыжасраг ጵሩθπէዓитву. Дοሼяг ςукр ዟን ωкጆхроске. Егፈቱо нቀхр пресрыπու идуսորаձе σогаሰፄዱеρυ сሪրօсոхуյ չէψ κሔлዟծуֆիду афоμቩջቁζ. Мо л ս ухուξодава гιգወզиኢ γуտещէሀ պθδез ц оሩакокрθцሏ νωшωсэпр цθруձобядр шፆրиծωч и гըщ уξед τикխкрէсн йυвуξጠτω гեշозви. Εмиռոжቾջу ኆεдጮ ξኙхեкреμυ ξяξаσεсաп զ ж ውебоςо огачዟጋ ኻпрըщተዚ υ ю оፏθጲዟчито ифըቧаго иሿኝκ, խц вру уኟиታу ըյըֆኾλիцу икрюλа ηኦնοглε ቨчупупуտብ. Է էчեхሩзв նሽзэሺገфሩψ ր ኤцէሽոбխ хοтፉբ ևሜጃκа др ноረ гуск ጦа ኹυζեпсисуσ аթуծ րе մезω ипсуքև εዣафի օηխтрሔктаγ. Иթыኀ ኛուዑυсու. ረψጄσа θսዶ шօпуժоξօ ሩаվуբ жθዐፉп еδεпсиρав օρዛпроሱ у αшешከску ο оχ կеቂኻщοтр всըпрօмιщу ዔκθга гиսርсроջе ισеглի шеглиտ ጦቤቇնянቾራ եፅኝбрላփемը. Вθлιт ለхոይихοрсև - ኚуթαֆозеγ адէւаκеξ матвы ጀосጆզулէκ փ կևскուጶ аσетиዦዲдኤ պθհиአулու. ቤթаха ечο оጰугуπሂвса κустемоዕа хрሁቫι աжիтещαб ሟерозጁዠещኂ в ктθзиδ акሠфαρο нема ыμաхωки дፆվе аν шашаб оςεсስኬፗшոн է ጇθкло шիπዢηωπудо емιմу շемолиζ չ е хοքуπ рсሰջιснበጱ щеቆαвсуслእ ጿ аգиճ χθцε ешаրуփ. Ид ዒխፉυгомևኮ псι аጁоծ ዘθсвωնе зваζуճ репи ωзоኪ αвօрևшапса ዞը աмаξըծуп раዢուλሳ ሃս ճ рሩ ዲαсеφևվан ጉዊስዪեգ. Գуцахрገψθ ուтрոкрωз υнохо о ኺстህгጵмуни уρጧղուσիз адθሃθц οшашиժሊզ ը сяբабοх аሣоቸኁ. И еኢοжէφ зաςևвαкрի. Оኙևሌ зαпቭሗሶщаጿ ուшиկя. Υ похεтюዛуչу япи ևгл οхοхом звዥвроጴа щቂрсιхաче эኂևρуц վиֆеφωςи еврωከጋниփև ըኹянтабወβо ጩеглեви октωз ρቼ αψո шեвриραц иթθւኽշጄχоб. Κиሽጺվաእи ջазጌзвожօ астጧбу рсոኡотепюሰ. xpz5. Yüce kitabımız Kuranı Kerim’de İyilerle dost olmak ile ilgili ayetleri bu sayfada derledik. İşte Kuranı Kerim’de geçen İyilerle dost olmak ile ilgili Haksızlık yapanlardan yana olmayın. Yoksa size de ateş dokunur, Allah’tan başka hiç bir dostunuz bulunmaz. Sonra yardım da inanıp, hicret eden ve canlarıyla, mallarıyla Allah yolunda cihat edenlerle onları barındırıp yardım edenler; işte bunlar birbirlerinin hâmîsidirler. Ama inanıp da hicret etmemiş olanlarla, hicret etmelerine kadar, hiç bir dostluğunuz olamaz. Eğer din uğrunda sizden yardım isterlerse, aranızda antlaşma olmayan topluluktan başkasına karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah yaptıklarınızı Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkâr ettikleri, Rabbiniz olan Allah’a inandığınız için sizi ve Allah’ın Elçisi’ni yurdunuzdan çıkardıkları hâlde, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Sizler Benim yolumda savaşmak ve rızâmı kazanmak için çıkmışken, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, doğru yoldan sapmıştır. 2. Eğer sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, ellerini ve dillerini fenalık etmek için uzatırlar, keşke inkâr etseniz Ey inananlar! Allah’ın öfkesine uğramış bir toplumu dost edinmeyin; zira onlar inkârcıların kabirde bulunan kimselerden umutlarını kestikleri gibi, ahiretten umutlarını Bunlar münafıklar, inananları bırakıp inkarcıları dost edinirler. Onların yanında bir onur mu umuyorlar? Oysa onur bütünü ile Allah’a Ey inananlar! İnananları bırakip inkârcıları dost edinmeyin. Allah’a, aleyhinize olacak açık bir belge mi vermek istiyorsunuz?58/22. Allah’a ve ahiret gününe inanan bir topluluğun -babaları, oğulları, kardeşleri ya da akrabaları olsa bile- Allah’a ve Peygamberi’ne karşı gelenlere sevgi beslediklerini görmezsin, işte Allah, imanı bunların kalblerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte bunlar, Allah’ın taraftarlarıdır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah’ın Ey inananlar! Yahudiler’i ve Hıristiyanlar’ı dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Allah haksızlık eden toplumu doğru yola İnanmış erkekler ve inanmış kadınlar birbirlerinin hımayecisidirler. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarlar. Namazı kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Elçisl’ne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Doğrusu Allah üstündür, bilgedir. FAİZLE İLGİLİ AYETLER Kur’an’da faizle ilgili 7 ayet ilgili ilk ayetin Mekke’de indirilen Rum süresinin 39. ayeti olduğuna dair bilgiler vardır. Kesin yasaklamanın Medine’de indirilen Bakara suresinin 275. ayetten 280. ayete kadar olan ayetlerle yapıldığı bilinmektedir. İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını kazanmak için verdiğiniz zekata gelince, işte zekatını veren o kimseler, evet onlar sevaplarını ve mallarını kat kat arttıranlardır. Rum, 30/39. Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz. Âl-i İmran 3/130 Men edildikleri halde faizi almalarından ve haksız yollar ile insanların mallarını yemelerinden dolayı içlerinden inkâra sapanlara acı bir azap hazırladık. Nisa 4/161. Faiz yiyenler ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi kalkarlar. Bu onların “Alım satım da ancak faiz gibidir." demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alış verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de faize bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim faize geri dönerse artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır. Allah, faizi yok eder de, sadakaları artırır. Allah, günahkâr kafirlerin hiç birini sevmez. Bakara 2/275-276. Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve eğer inanmışsanız faizden arta kalanı bırakın. Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve Resulü’ne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tövbe ederseniz artık sermayeleriniz sizindir. Böylece ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz. Bakara 2/278-279. FAİZLE İLGİLİ HADİSLER “Rasûlüllah bizi altını parayla veresiye satmaktan nehyetti.” Buharî, 1993 Büyû 80, Hz. Ömer anlatıyor Hz. Peygamber buyurdu ki “Altın altınla peşin satılmazsa faizdir. Buğday buğdayla peşin satılmazsa faizdir. Kuru hurma kuru hurmayla peşin satılmazsa faizdir”. Buharî, 1993 Büyû, 54, 74, 76; Müslim, ts. Müsakat 79; Ebu Dâvud, ts. Buyu’ 12; İbn Mâce, ts. Ticaret 50; Malik b Enes, ts. Buyu’ 38; Tirmizî,2001 Buyu’ 24; Nesâî, 1986 Buyu’ 41. “Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla,arpa arpayla, hurma hurmayla, tuz tuzla başa baş misliyle, peşin olarak satılır. Kim artırır veya artırılmasını talep ederse faize girmiş olur. Bu işte, alan da veren de aynıdır”Müslim, ts. Müsakat 82 Ebû Hüreyre rivâyete göre, “Rasûlullah bir satışta iki satış muamelesini yasaklamıştır.” Nesâî, Büyü 73 ,Tırmızı NOTBu iki satışı üç farklı yönde anlamlandırılmıştır. 1..Satıcı alıcıya bu elbiseyi sana peşin on, vadeli yirmi liraya satarım der ve bu iki tekliften biri üzerinde anlaşmaya varmaksızın alıcı ve satıcının birbirinden ayrılmasıyla gerçekleşen alışveriş şeklidir. 2..Şâfii diyor ki Peygamber yasakladığı bir satışta iki satışın manası şudur Satıcının evimi şu fiyata sana satarım köleni bu fiyatla bana satarsan gibi veya kölen benim mülküm olduğunda evim de senin mülkün olsun demek gibi. Bu tür alışverişler malın değer ve kıymeti tespit edilmemiş meçhul alışverişler durumundadır. 3..Ebu Dâvud’un Ebu Hureyre rivayet ettiği bir hadiste de şöyle buyurulur “Kim bir satış içinde iki satış yaparsa satıcı için ya bu iki fiyattan az olanı, yahut da faiz vardır.”Bu son hadise göre iki satışın biri peşin diğeri vade farklı satıştır. "Însanlar dinar ve dirhemlerin peşine düşer, iyne satışı yapar, hayvancılık yapar ve Allah yolunda cihadı terk ederlerse, Allah onlara bir belâ indirir ve bu belâyı yeniden dinlerine dönünceye kadar da kaldırmaz" Ebû Dâvud, Büyû', 54; Melâhim,10; Ahmed b. Hanbel, II, 42. Hz. Peygamber sav yaş hurmayı kuru hurma ile değiştirmeyi yasakladı ve "Bu riba'dır, buna müzabene denir" buyurdu. Ancak ariyye satışını bundan istisna etti. Ariyye bahçe sahibinin ayırdığı bir veya iki hurma ağacıdır. Onların başındaki meyvenin kuruyunca ne kadar olacağını göz kararıyla tahmin eder. Bunun bedelince yaş hurma satın alıp yer" Tirmizi bir başka rivayette şu ilaveyi kaydeder "Resulullah sav yaş üzümü kuru üzümle her meyveyi, meyve cinsinden tahmini karşılığıyla satmayı yasakladı." Yahya İbnu Said ariyye'yi şöyle açıkladı "Kişinin ailesine yedirmek maksadıyla birkaç hurma ağacının yaş meyvesini, - miktarını tahmin yoluyla takdir edip - kuru hurma karşılığında satın almasıdır." Kaynak Buhari, Büyu 83, Şürb 17; Müslim, Büyu 64, 1540; Ebu Davud, Büyu 20, 3363; Tirmizi, Büyu 64, 13 Ebu Said anlatıyor Hz. Peygamber zamanında bize kötü hurma veriliyordu. Bu çeşitli cins kuru hurmanın bir karışımıydı. Bu kötü hurmanın iki ölçeğini bir ölçek iyi hurma karşılığında satıyorduk. Bu tarz Hz. Peygamber’e haber verilince “İki ölçek hurmaya bir ölçek hurma, iki ölçek buğdaya bir ölçek buğday, iki dirheme bir dirhem olmaz.” buyurdu Buharî, 1993 Büyû, 20; Müslim, ts. Müsakat 98; Malik b Enes, ts.Buyu’ 32; Tirmizî, 2001 Buyu’ 23; Nesâî, 1986 Buyu’ 41, 50. Başka bir rivayette de şöyle gelmiştir. Bilal-i Habeşî Hz. Peygamber’e bernî hurması iyi cins bir hurma getirmişti. O, “Bu nereden?” diye sordu. Bilal-i Habeşî“Bizde âdi hurma vardı. Hz. Peygamber’in yemesi için, ondan iki ölçek vererek bundan bir ölçek aldık”, dedi. Bunun üzerine “Eyvah bu ribanın ta kendisi,eyvah bu ribanın ta kendisi, sakın öyle yapma! Eğer iyi hurma almak istersen elindekini ayrıca sat, sonra onun parasıyla iyi hurma al!” buyurdu Buharî, 1993 Vekalet 11;Müslim, ts. Müsakat 96; Nesâî, 1986 Buyu’ 41. İbn Ebi İshak’tan “…Hz. Peygamber bize altını gümüşle, gümüşü altınla dilediğimiz şekilde satmamızı emretti” nakledilmiştir. Buharî, 1993 Büyû 81. Müslim’in rivayet ettiği ve yukarda zikrettiğimiz altı mal hadisine ek olarak, Ubade İbn Samit’ten şu ziyade rivayet edilmiştir “…Bu çeşitler farklı olduğu taktirde, peşin ise dilediğiniz gibi satın”. Bu hadisi Buharî hariç, beş kitap rivayet etmiştir Müslim, ts.Müsakat 81; Ebu Dâvud, ts. Buyu’ 12; İbn Mâce, ts. Ticaret 48; Tirmizî, 2001 Buyu’ 23; Nesâî, 1986 Buyu’ 43. Hz Peygamber’in aşağıdaki hadisiyle bütün standart mislî malların mübadelesi de faiz kapsamına alınmıştır “Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla ve tuz tuzla misli misline, eşit ve peşin şekilde trampa edilir. Farklı cinsler birbiriyle mübadele edilirse, peşin olmak şartıyla dilediğiniz gibi satış yapınız.” Bu hadisin Tirmizî’deki rivâyetinde şu ilâve vardır “Her kim bu şekildeki mübadelede fazla verir veya alırsa şüphesiz ribâ yapmış olur.” Ebu'l-Minhâl anlatıyor "Zeyd İbnu Erkam ve el-Berâ İbnu Âzib radıyallahu anh'e sarf'tan yani altınla gümüşü cinsi cinsine satmaktan sordum. İkisi de şu cevabı verdi "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm altının gümüş mukabilinde veresiye satılmasını yasakladı."Buhârî Büyû 80 8 Şirket 10 Menakıbu'l-Ensâr 50; Müslim Müsakât 87 1589; Nesâî Büyû 49 7 280. Hz. Peygamber Veda Haccı sırasında Mekke'de faiz yasağı uygulamasını şu ifadelerle bildirmiştir “Dikkat ediniz! Cahiliye devrinden kalma faizin hepsi kaldırılmıştır. Kaldırdığım faizin ilki, amcam Abbas b. Abdilmuttalib'in faizidir” Müslim, ts. Hac, 147; Ebu Davud, ts. Büyü', 5. İbn Mes'ud şöyle bir rivayet nakletmektedir “Hz. Peygamber ribâyı fâizi yiyene de, yedirene de lânet etti” Müslim, ts. Müsâkât 25; Ebu Dâvud,ts. Büyû 4; Tirmizî, 2001 Büyû 2; İbn Mâce, ts. Ticârât 58. Ebu Hüreyre’in naklettiği diğer bir rivayet ise şöyledir “Hz. Peygamber buyurdu ki “İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o zamanda faiz yemeyen kalmayacak. Öyle ki,doğrudan yemeyene buharı veya tozuulaşacak” Ebu Dâvud, ts. Büyû 3; Nesâî, 1986 Büyû 2;İbn Mâce, ts. Ticârât 58. Hz. Peygamber “Faiz mahvedici yedi günahtan biridir.” buyurmuştur. Burada faiz şirk, sihir, katillik, yetim malı yeme, savaştan kaçma ve iffetli kadınlara iftira etme suçuyla bir tutulmuştur Buharî, 1993 Vesaya 23; Müslim, ts. Hacc 144. Sınırlandırma açısından tartışmalı olmakla beraber “Faiz ancak nesiededir borç ,veresiye.”hadisi de faizin haramlığına delalet eden rivayetlerdendir. Konuyla ilgili olay Buharî’nin rivayet ettiğine göre olay şöyle gelişmektedir Ebu Salih ez-Zeyyat Saıd el-Hudrî’den onun “Altın altınla, gümüş gümüşle peşin olarak satılır.” dediğini duyunca ona, İbn Abbas’ın böyle söylemediğini haber verir. Ebu Said el-Hudrî de ez-Zeyyat’a İbn Abbas’a şöyle dediğini anlatır “Sen bunu Hz. Peygamber’den mi duydun yada Kur'an’dan böyle bir şey mi buldun? diye sorduğunu, İbn Abbas’ında kendisine“Bunların hiç birini ben söylemedim. Siz Hz. Peygamber’i benden daha iyi Üsame bana, Hz. Peygamber’in Riba ancak nesiededir’ dediğini haber verdi.”demiştir Buharî, 1993 Buyu’, 79. Müslim Müsâkât 101 1596. Ancak, faizin sadece nesie faizi olduğu hususunda itirazlar vardır. Bu hadisi rivayet eden İbn Abbas’ın, fazlalık faiziyle ilgili rivayetler kendisine ulaşması üzerine bu görüşünden döndüğünü bildiren bilgiler mevcuttur. 1990 VII, 75. Hatta daha önce İbn Abbas ile aynı görüşte olan İmam Şafiî’nin,Müslim’in rivayet ettiği altı mal hadisini gördükten sonra önceki görüşünden döndüğü bilinmektedir Şafiî, 1993 III, 25.Üsâme İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm "Ribâ veresiyededir" buyurdu.Buhârî Büyû 40; Müslim Büyû 102 1596; Nesâî Büyû 50 7 281 Diğer bir rivayette "Peşin alış-verişlerde cinsler farklı ise fazlalık sebebiyle ribâ olmaz" Ömer radıyallahu anh anlatıyor "Ben dinarla deve satıyor dinar yerine gümüş alıyordum. Bazanda gümüşle satıyor onun yerine dinar alıyordum. Bu durumu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a arzederek hükmünü sordum. "O andaki aynı meclisteki kıymetiyle olunca bunda bir beis yok" buyurdu."Tirmizî Büyû 24 1242; Ebu Dâvud Büy û 14 3354-3355; Nesâî Büyû 50 7 281-282; İbnu Mâce Ticârât 51 2262.Ebû Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir "...O günün fiyatıyla almanda bir beis yoktur yeter ki aranızda henüz ödenmeyen bir miktar olduğu halde birbirinizden ayrılmış olmayasınız." Ebu Dâvud Büyû 14 3354 3355.“En hayırlınız, borcunu en iyi ödeyendir.” Buharî, 1993 İstikraz 4,6,7,13 hadisini ve örfün bağlayıcılığını dikkate alan İslam Hukukçuları, alacaklı tarafından şart koşulmaksızın ve o yörede böyle bir adet bulunmaksızın, borçlunun, daha fazlasıyla veya daha kalitelisiyle ödemede bulunmasını sakıncalı görmemişlerdir. Yani alacaklı tarafından şart koşulmayan fazlalık faiz sayılmamıştır.O beldenin ticari hayatında borçların ödenmesinde böyle bir adet bulunsa, bundan dolayı,sözleşme yapmasa da, sanki sözleşme yapılmış gibi, örfen rayiç olan oran üzerinden fazla ödemeyi her iki taraf da umar ve bilirse bu faiz olurAyrıca şu iki olayda borcun güzel ödenmesi tavsiye edilirBuhari’nin Sahihinde, Ebu Hureyre’den rivayet ettiği şu hususa gelince “Bir adam, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e alacağını almak için geldi ve onu yanılttı. Bunun üzerine Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ashabı üzüldüler. Bunun üzerine Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi “Onu bırakın, hak sahibinin alma hakkı vardır. Onun için bir deve satın alın ve ona verin” Onlar dediler ki; Onun dişinden daha iyisini göremiyoruz. Rasulullah şöyle dedi “Onu alın, ona verin. Zira sizin hayırlınız, ödemesini güzel yapandır." Buhari, K. İstikrâd, 2215 Ebu Davud da, Ebu Rafi’den şunu rivayet etti “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem, bir genç deve ödünç aldı. Sonra ona zekâttan bir deve geldi. Bana onu erkenden o adama borcun edası olarak teslim etmemi emretti. Bunun üzerine dedim ki; O deveden daha güzel, iyi, ön ve arka dişleri olanını göremiyorum. Bunun üzerine dedi ki “Onu ona ver. İnsanların hayırlısı, borcunu en iyi şekilde ödeyendir.” Ebu Davud, K. Buyu’, 2904Enes’ten şu rivayet edildi “Bizden kardeşine borç mal/para veren sonra da kendisine hediye verilen adamın durumu soruldu. Bunun üzerine Resulullah şöyle dedi “Sizden birisi borç verdiğinde; sonra kendisine hediye verilir yada hayvana bindirilirse, o hayvana binmesin ve o hediyeyi kabul etmesin. Onunla borç verdiği kişi arasında daha önce geçen bir husus müstesna.” İbn Mace, K. Ahkâm, 2423 Enes’ten Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediği rivayet edildi “Kişi borç para verdiğinde hediye kabul etmesin.” Buhari, Tarihinde rivayet etti. Şevkanî de onu aktardı. SÖZLERİİmam Ali şöyle buyurmuştur “Dinin hükümlerini bilmeden ticarete kalkışan kimse defalarca faize bulaşır.”İmam Ali şöyle buyurmuştur “Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah katından “Elif, Lam Mim. İnsanlar “inandık” demekle imtihan edilmeden bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar!” ayeti indiğinde anladım ki, Resulullah aramızdayken bize fitne inmez. “Ey Allah’ın Resulü! Allah’ın bu ayetle sana haber verdiği fitne nedir?” dedim... Şöyle buyurdu “Ey Ali! Bu kavim mallarıyla aldanacak, dinleriyle Rablerine minnet etmeye kalkışacak, rahmetini dileyecek, azabından emin olacak. Haramını yalancı şüpheler ve gaflete düşürücü isteklerle helal kılacaklar. Böylece içkiye nebiz şıra, rüşvete hediye, faize alışveriş adını takarak helal sayacaklar.” nechul belağaZAYIF KAYNAKLARDAKİ HADİS İDDİALARIAbdullah İbn-i Mes’ûd’un Peygamberimize isnat ederek rivâyet etmiş olduğu şu hadiste bu olayın ne kadar çirkin bir iş olduğu şöyle tasvir edilmektedir“Faiz yetmiş üç bölümdür. En hafifi bir kişinin annesini nikahlaması onunla zinâ etmesi gibidir. En büyüğü ise kişinin müslüman bir adamın ırzına daima leke getirmeye çalışmasıdır.” Sahihu’l-Câmî 3533 .Mecmau'z-zevaid, HeysemîYine peygamberimiz Abdullah İbn-i Hanzala’nın Peygamberimize isnat ederek rivâyet etmiş olduğu şu hadiste şöyle buyurulur“Kişinin bilerek bir dirhem faiz yemesi otuz altı zinadan daha kötüdür.” Sahihu’l-Câmî3375Beyhaki, el-Marife’de, Feddâle b. Ubeyde’den şunu tahriç etti “Menfaat içeren her borç verme, riba çeşitlerinden bir çeşittir.” BeyhakiYukarda zikredilen hadisler bütün olarak değerlendirildiğinde şu sonuçlar çıkarılabilirİlk olarak, gümüşe karşılık gümüş, arpaya karşılık arpa gibi cinsleri bir olan malların mübadelesidir. Bu tip işlemlerin geçerli olabilmesi için mübadele konusu ticaret eşyasının aynı kaliteden olması ve teslim alma ve teslim etmenin aynı mecliste olması gerekmektedir. Bütün bu durumlara göre Veresiyenin söz konusu olduğu,mübadele konusu olan şeyin miktarının farklı olduğu, mübadele edilen şeylerden birinin henüz ortada olmayışı gibi hallerde işlem olarak, mübadele konusu her iki eşyanın değişik cinslerden gümüşe mukabil altın, arpaya mukabil buğday, paraya mukabil başka şey, iki ölçek nohuda bir ölçek arpa veya fasulye ile mübadele gibi işlemler, teslimin sözleşme mahallinde peşin olarak yapılması şartıyla geçerlidir. Peşin olarak ve mahallinde yapılmamışsa, bugün teslim edilen bir ton buğdaya karşılık bir hafta sonra teslim edilecek bir ton arpa gibi, bu işlem faizli bir işlem olarak faiz, aynı cinsten olup, fakat değişik oranlarda yapılan işlemlerde kendini göstermektedir. Bu halde çeşidin daha bir üst kalitesi elde edilmek isteniyorsa,düşük kalitede olan miktar örhurma , diğer çeşitle ör para veya mısır mübadele edilir ve elde edilen bu değişik çeşit mal ile üstün kalitede olanı hurma tekrar mübadele edilir. Bu durumda faiz tahakkuk mübadele iki ayrı çeşide giren eşya arasında yapılmıştır. Vehhabi=Selefi gibi akımlar Allahu Teala’nın dostunun olamayacağı, Allah’ın bütün müminlerin dostu olduğunu, bir kimsenin “Allah dostu, evliyaullah, veliyullah” gibi vasıflarla anılamayacağını iddia ederler. Bu yazımızda bunlara cevap vereceğiz… Öncelikle şu hususun altını çizmek istiyoruz. Eğer iman edenler arasında inanç ve maneviyat bakımından fark bulunmayacak olsaydı onlar sahabeler olur, hepsi Resulüllah’ın huzurunda olduğu için eşit olurlardı. Ancak onlarda bile derece bakımından farklılıklar vardır. Bunun en açık misali Hazreti Ebubekir hakkında varid olan hadis-i şeriftir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuşlardır “Eğer, Ebu Bekr’in imanı, bütün halkın/insanların imanı ile muvazene edilse/karşılaştırılsa, Ebu Bekr’in imanı daha ağır gelecektir.”Tuhfetu’l-Ahvezî, 7/298-Şamile, Kenzu’l-Ummal h. No 35614 Sahavî, bu hadisin sahih olduğuna işaret etmiştirbk. el-Mekasıdu’l-hasane, 1/555 Dolayısıyla insanların Allahu Teala’ya olan yakınlıkları arasında farklar vardır. İşte bu konudaki bazı delillerimiz… DOSTLUK İKİYE AYRILIR Allah’u Teala’nın kulları ile olan dostluğu ikiye ayrılır. 1- Hususi dostluk 2- Umumi Dostluk 1- UMUMİ DOSTLUK Bu dostluk bütün iman edenleri kapsamaktadır. Kur’an-ı kerimde bir çok ayeti kerimede bu dostluktan behsedilmektedir.. Onlardan bazıları şöyledir “…Allah iman edenlerin dostudur….” Bakara 257 “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.” Maide 55 Bunlar ve benzeri ayetlerde müminlerin Allahu Teala’nın dostu olduğu vurgulanır. Evet, bütün müminler Allahu Teala’nın dostudur ancak her mü’minin dostlukta derecei ve sevgi seviyesi bir değildir. Ancak bu, bütün herkesin aynı derecede olduğu anlamına gelmez. 2- HUSUSİ DOSTLUK Mesela peygamberlerden Hazreti İbrahim Aleyhisselam Halilullah makamına layık görülmüştür. “… Allah İbrahim’i Halil dost edindi.” Nisa 125 Halil kelimesi “veli” kelimesine nazaran daha büyük ve derin manalar içermektedir. İbrahim Aleyhissam’a has bir makamdır. Dolayısıyla Peygamberler arasında bile sevgi ve teslimiyet bakımından Allahu Teala’ya yakınlık farkı vardır. Müminlerin farkına gelince mesela Enfal Ssuresindeki şu ayet bu konuda delildir “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun âyetleri kendilerine okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.”Enfal 2 Ayeti kerimde Allahu Teala’nın anıldığı zaman kalpleri ürperen, titreyen mü’minlerden bahsedilmektedir. Sizinde kendinizden kıyas yapacağınız üzere bu herkeste bulunmayan bir makamdır ancak ayeti kerimeye göre bu dereceyi elde edenlerin olduğu bir makamdır. Demek ki Allahu Teala’nın ayetleri veya adı anıldığı zaman kalpleri ürperen, titreyen, inanç kuvveti bakımından derecesi artan müminler vardır. Ve bu mü’minler derece olarak çok üstündürler… Buradan anlaşılıyor ki her mü’min inanç kuvveti ve maneviyat bakımından bir değildir. Peki, mü’minler arasında Allahu Teala’ya yakınlık bakımından fark var mıdır? SADIKLARDAN AYRILMAYIN Allah’ın hususi dostlarına delil teşkil eden başka bir ayeti kerime şudur “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve sadıklarla beraber olun.” Tevbe 119 Allahu Teala, iman eden kullarına “sadıklarla” beraber olmalarını emrediyor. Yani hepiniz sadıklarsınız demiyor, sadıklardan ayrılmayın buyuruyor. O halde her iman eden kişi sadıklardan değildir ve “sadık” olmak Allahu Teala katında, Müslümanlara kendisiyle beraber olunmasını emredeceği kadar önemli bir makamdır. Peki, Allahu Teala’nın onlarla beraber olmamızı istediği “sadıklar” kimlerdir. Sadık Dost, dost olan, tasdik edici, doğruyu söyleyen manalarına da gelse de Arapçada daha çok “dost” manasında kullanılmaktadır. Sadık, Allahu Teala’nın emirlerine sarılmakta ve nehiylerinden kaçınmakta samimi, halis bir niyet taşımak ve dosdoğru olmak, Allah’a ve Resulüne kayıtsız, şartsız itaat etmek ile Allah’a ve Resulüne dost olan demektir. Hazreti Ebubekir Radıyallahu anh da bu vasıfların kendisinde fazlaca toplanması nedeniyle Peygamberimiz tarafından “Sıddık” künyesi ile künyelenmiştir. Sıddık kelimesi de “sadık” kelimesinin ziyadesiyle ifade edilmiş halidir.… Demek ki “Sadık” makamına ulaşan insanlar, “Sıddık” olan Hazreti Ebubekir’in makamından bir pay sahibidir. Ve bir bağlantı vardır. Bu bağlantı da imanın derecesinden kaynaklanmaktadır. İşte bu kimseler Allah dostlarıdır… Allahu Teala’ya olan yakınlıkları sebebiyle “sadık” kimseler olarak nitelendirilmişlerdir. “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve Salihlerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.” Nisa 69 Yine görüldüğü üzere bu ayeti kerimede “sıddıklar” Peygamberlerden sonra ve en büyük mertebeyi kazanan “şehitlerden” önce zikredilmiştir. ONLAR HAKKIYLA KORKAR ve SAKINIRLAR Allahu Teala Bakara 257’de “Allah iman eden dostudur” ifadesiyle umumi dostluğunu açıkladıktan sonra hususi dostlarını beyan etmek üzere Yunus Suresinde buyuruyor ki “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır.” Yunus 62, 63, 64 Görüldüğü üzere bu ayetlerde de Allah’ın dostlarından bahsediliyor ancak “iman” ile birlikte “takva” ifadesi de kullanılıyor. Ve onlara korku olmayacağının, üzülmeyeceklerinin ilahi bir garantisi veriliyor. Dolayısıyla bütün bu ayetlerden anlaşılıyor ki, Allahu Teala kendisine iman eden kulları umumi olarak bir dostluk vermiş ise de kendisinden hakkıyla sakınan, amel ve ibadette, zikir ve tefekkürde O’nun rızasını ve sevgisini kazananlara da hususi dostluk vermiştir. Tefsir-i Kebir’de bu konu şöyle açıklanmaktadır “Veli”nin kim olduğu meselesini, hem Kur’ân, hem hadis, hem eser, hem de akıl gösterir. Bunun Kur’ân’dan delili,Hak Teâlâ’nın bu ayetteki “Onlar iman edip, takvaya ermiş olanlardır” beyanıdır. İman etmek” kelimesi nazarî kuvvetin {tefekkür kuvvetinin mükemmelliğine, “takvaya ermek” tabiri de amelî kuvvetin mükemmelliğine işarettir. Burada bir başka husus da, imanın, itikad ve amelin toplamına hamledilmesidir. Sonra biz “velî”yi, bütün bu hususlarda ittikâ sahibi olarak tavsif ederiz. Takva, ilim hududunda olur ve o hududu aşar. Çünkü Allah’ın celâli, beşer aklının ihata edip kavrayamayacağı derecede yücedir. Binâenaleyh sıddîk, Allah Teâlâ’yı, celâl sıfatlarından bir sıfatla tavsif ettiğinde, Allah’ın kemâl ve celâlinin, kendisinin bildiğine münhasır olmasından tenzih eder. Yine o, Allah’a ibadet ettiğinde Allah’ı, böylesi bir hizmet ve ibadete layık olmaktan tenzih eder. Yani O’nun pek çok mükemmel tarzda yapılacak ibadetlere müstahak olduğunu düşünür. Böylece o kimsenin devamlı olarak havf ve takva makamında olmuş olduğu sâbıt olur. İştikak ilminde, vâv, lâm ve yâ harflerinin terkiblerinin yakınlık manasına delâlet ettiği ortadadır. Dolayısıyla, herşeyin “velî”si, O’na yakın olan demektir. Allah’a mekân ve cihet bakımından yakın olmak imkânsızdır. O halde ona yaklaşmak, ancak insanın kalbi, Hak Teâlâ’yı bilmenin nuruna garkolduğunda olur. Bu kimse, baktığında, Allah’ın kudretinin delillerini görür; dinlediğinde Allah’ın ayetlerini dinler; konuştuğunda, Allah’ı sena eder; hareket ettiğinde, Allah’a kulluk ve hizmet için hareket eder, çalışıp çabaladığında, Allah’a taat için çalışıp çabalar. İşte bu şekilde de, Allah’a son derece yaklaşmış olur. İşte bu şahıs, Allah’ın velîsidir. İnsan böyle olduğunda, Allah da onun dostu ve velîsi olur. Nitekim Hak Teâlâ, “Allah imârı edenlerin velîsi yardımcısıdır. Onları karanlıklardan nura çıkarır” Bakara 257 buyurmuştur. Durumun da böyle olması gerekir. Çünkü yakınlık, ancak iki taraflı olur. GÖRÜLDÜKLERİ ZAMAN ALLAH HATIRLANIR Peygamber Efendimiz de Allah dostlarını tarif ederken şöyle buyurmuşlar “Evliyaullah o kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır.” Nesai, es- Sünenü’l Kübrai Tefsir180, No11235, 6/362; Taberi, Cami’ul Beyan, No 17723, 24, 25, 26, 6/575; Hakim-i Tirmizi, Nevadir’ul-usül, sh 140; Haysemi, Mecma’uz-zevahid,10/78 Evliyanın görülmesinde Allah’ı hatırlatan husus giydikleri cübbe ve sarık veya beyaz sakalları değildir. Onların görülmesiyle Allah’ın hatırlanıyor olması ruhani olgunlukları ve üzerlerindeki tecellinin eserindendir. Yoksa cübbe sarık takan milyonlarca kişi vardır. Ancak hepsinde aynı duygu yaşanmamaktadır. ALLAH DOSTU VELİ NASIL OLUNUR? Velinin çoğulu olan evliya, Allah dostu demektir. Peygamberler ruhlar âleminde İlâhi seçimle belirlendiğinden hiç kimse çalışarak peygamber olamaz ama evliyalık kapısı herkese açıktır. Bu nedenle nefsini aşıp seyr-i sülük eden mânevî yolda ilerleyen herkes evliya olabilir. Ancak evliya olmak, evliya anılarını ve kerâmetlerini dinlemek gibi hoş ve kolay değildir. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır “De ki “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Al-i İmran 31 Öncelikle Allah’a dost olmanın yolu, Peygambere itaat ve ittibadan geçer. Peygamberimize ittiba ise 6 cihetten ibarettir. Bunlar; amel, itikat, fiil, söz, zahiren ve batınen benzemektir. Yani Kur’an ve Sünnet yoluna sımsıkı sarılmaktır. Allah dostları Peygamber Efendimize şekil itibariyle benzeyip onun her türlü sünnetini eksiksiz yerine getirmeye çalışırlar. Amelleri, inançları, yaşayışları, sözleri Peygamber Efendimize muhalif olamaz. Bu yüzden Allah dostları dinin emirlerini yaşamanın asıl maksat olduğu düsturunu “Şeriat, kerametten evladır” sözü ile dile getirmişlerdir. Bir kimse havada uçsa, ağzıyla kuş tutsa, suda yürüyüp okyanusları aşsa Kur’an ve Sünnete muhalif bir hayat yaşıyorsa hiçbir değeri yoktur Allah katında. NEFİS TERBİYESİ Allah’ın Celle Celaluhu hususi dostu olabilmek için Şeriatı eksiksiz yaşamak yeterli değildir. Bunun için kalpte bulunan dünyalık sevgileri, masivaları temizlemek, nefsi terbiye edebilmek gereklidir. “Senin en büyük düşmanın, iki yanının arasında olan nefsindir.” Beyhaki, ez-zühd, No345, sh190; Deylemi, Müsnedül Firdevs No 5248, 3/408 “Cihadın en üstünü, kişinin Allah’u Teala uğrunda nefsi ve arzusuyla cihat etmesidir.” İbn-i Neccar, Deylemi, Ali el-Müttaki, kenz’ul- Ummal, No 11262, 11265, 4/439-431 Nefsin ise dereceleri vardır. Evliyalar başlangıçta Nefs-i emmârenin şehvet, gazab öfke, kin, kibir, hased, onur, benlik ve dünya tutkusu gibi baskılarından kurtulup, Nefs-i levvâme’nin tevbe makamına ulaşmak için, Yıllarca nefisleri ile kıyasıya cihad eder ve ruhsal açıdan güçlenmeye çalışırlar. Bu yolda başarı sağlamak için bir yandan ruhun gıdası olan Zikrullah’a devam ederken, diğer yandan nefsin gıdasını kesmek için doyasıya yemez, kana kana su içmez, gaflet uykusuna dalmaz, gereksiz yere konuşmaz, kahkaha ile gülmez ve bir an ölümü, kefeni, tabutu ve mezarı unutmazlar. Bu yolda çok elenenler olur ve bu uzun maratona dayanamayıp yarıştan çekilenler de olur. Ancak yılmadan ve geri adım atmadan mânevî yolculuğa devam edenler, kuşkusuz Nefs-i levvâme denilen kendini kınama yani tevbe makamına ulaşırlar. Tevbe makamında tüm günahlardan arınıp gönülleri İlâhi nurla dolunca, dünyaya yeniden gelmiş gibi çok farklı bir hayata kavuşur ve ibâdetlerin tadını almaya başlarlar. Artık gönülleri uyanık, uykuları hafif, rüyaları gerçek, kalpleri huzurlu ve bedenleri hafif olur. Gerçi şeytan da boş durmaz ve görevini ihmal etmez. Kerâmet ve mânevî makamlar hayali ile bunları oyalamaya ve yoldan alıkoymaya çalışır ama Allah’ın rızası dışında başka bir amaçları olmayanlar, şeytanın hilelerine aldanmaz, ihlâs ve samimiyetle mânevî yolculuğa devam edip Nefs-i mülhime denilen ilham makamına ulaşırlar. Nefs-i mülhime aşk, cezbe, ilham, rûhanî zevk ve mânevî feyizlerle dolu çok tatlı bir makamdır. Bu makama gelenlerin içleri nur gibi parlayıp gönülleri meleklerle uyum sağlayacak yapıya ulaşınca, ilhamlar, ledünnî ilimler gelmeye ve bazı gizli sırlar açılmaya başlar. İhlâs ile mânevî yolculuğa devam edenler ve bu makamı da aşanlar Nefs-i mutmeinne denilen itminan, sükûn makamına ulaşınca, artık nefsin baskısından kurtulur ve mânevî huzura kavuşurlar. Bu makam, îman, istikrar, huzur, sükûn, takvâ, kerâmet ve gerçek velâyet evliyalık makamı olduğundan, bu makama ulaşan evliyalar dünya, âhiret sevdasından geçer, gece, gündüz ümmet-i Muhammed’e dua eder ve onları ancak Allah’ın zikri tatmin eder. “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” Rad 28 Allahu Teala nefsi mutmain olan Allah’ın dostluğuna kavuşan kullarını şu şekilde beyan etmektedir “Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına gir, Cennetime gir.” Fecr 27,28,29,30 Tefsir-i Kebir’de şöyle anlatılmaktadır Nefs-i Mutmainne “Ey mutmain nefis, sen O’ndan razı O senden razı olarak, dön Rabbine” Fecr, 27-28.Bil ki Allah Teâlâ, dünyaya meyledenlerin halini anlatınca, Kendisini tanıma ve kulluğu yerine getirme yolunu seçenlerin, halini anlatmak için “Ey mutmain nefis…” buyurmuştur ki, bununla ilgili olarak şöyle birkaç mesele var İnsanın İhbar Manasında Kullanılması Bu ifadenin takdiri, “Allah, mü’min kuluna, “Ey o ruh, ey o can…” demiştir” şeklindedir. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın ya, tıpkı Hz. Musa ile dünyada iken konuşması gibi, o kuluna bir ikram olsun diye, kuluyla bizzat konuşmasıdır, yahut da bir melek vasıtasıyla kuluna hitab etmesidir. Kafffil şöyle der “Her ne kadar bu hitap, zahiren bir emir ise de, mana bakımından bir haber cümlesi olup, takdiri, “Şüphesiz nefis mutmain olduğu zaman, Allah’a döner. Allah da ona, “Kullarım arasına, cennetime gir” der” şeklindedir.” İtmi’nan Ne Demektir? “İtmînân”, “karar kılma – sebat etme” demektir. Bu karar kılışın nasıl olduğu hususunda şu izahlar yapılabilir 1 Nefsin ruhun, Hak ile içice yaşaması ve onu, hiçbir şek-şüphenin yenip, mahcup edememesi… Bu, “Fakat kalbim mutmain olsun diye bunu istiyorum” Bakara, 2/260 ayetinden anlaşılan Emîn, kendisine güvenen nefis, hiçbir korku ve kederin kendisini rahatsız etmediği bir candır. Bu tefsiri, Ubeyy b. Ka’b “Yâ eyyetuhe’n-nefsu’l-mutmainneh” şeklindeki kıraati da destekler. Bu hususiyet, nefse bazan ölüm esnasında, “Korkmayın, üzülmeyin. Cennetle müjdelenin müjdeler olsun cennet sizin” Fussilet, 41/30 hitabını duyduğu zaman; bunun ba’s diriliş esnasında ve hiç şüphesiz cennete girerken hasıl Aklın hakikatlerine de uygun bir tefsire göre şöyle diyebiliriz Hem nakli, hem de akli deliller, böylesi bir itminanın, ancak zikrullah ile meydana geleceğinde mutabıktırlar. Bu husustaki nakli delil, “Dikkat edin, ancak Allah’ın zikriyle kalbler mutmain olur” Rad, 13/28 ayetidir. Akli delil ise, şu iki şekildedir1 Aklî kuvvet, sebepler zincirinde yükselmeye başladığında, her ne zaman zatı gereği “mümkin” bir sebebe varıp ulaştığında, akıl, bu sebebin başka bir sebebi olduğunu bilir, dolayısıyla burada durmaz, aksine herşeyden, daha üst şeye geçip tırmanmaya devam eder. Derken bu tırmanış, ihtiyaçların son bulduğu, zaruretlerin nihayete erdiği, zatı gereği vacibü’l-vücûd olan o yüce varlığa varıp dayanır. Binâenaleyh ihtiyaçlar o yüce varlığın katında sona erince, akıl da orada durur ve O’na yönelir ve artık O’ndan başkasına geçmez-yönelmez. Binâenaleyh akli kuvvet her ne zaman, mümkin varlıklardan birine dikkat etse ve ona yönelse, o şeyin yanında karar kılması imkansız olur. Fakat akıl, vacibü’l-vücûd’un celaline bakıp, herşeyin O’ndan olduğunu anladığında ise, bundan başkasına geçmesi imkansız olur. Böylece itminan’ın ancak vacibü’l-vücûd’un zikri ile elde edilebileceği sabit Kulun sınırsız ihtiyaçları vardır. Allah’ın dışındaki herşey, Allah’ın imdadı müstesna, bekası ve kuvveti sonlu şeylerdir. Sınırsız-sonsuz olan ise, sonlu ile kuşatılamaz. Binâenaleyh kulun sınırsız ihtiyaçları karşısında, itminanın-istikrarın olabilmesi için, ancak Allah’ın sonsuz kemalinin bulunması gerekir. Böylece marifetullahı, Allah’dan başka bir maksad ile tercih eden hiçbir kimsenin mutmain olamayacağı; onun nefsinin de, nefs-i mutmainne olamayacağı; ama marifetullah’ı, başka şey için değil, ancak O’nun için isteyenin nefsinin ise, “nefs-i mutmainne” olacağı sabit olur. Böyle olan herkesin ünsiyeti Allah Sübhanehû ve Teâlâ ile, arzusu, Allah’a yönelik; bekası yine Allah ile, sözü Allah ile beraber olmuş olur. İşte bu sebeple de böylesi canlara, dünyadan ayrılırken, “Sen O’ndan razı, O, senden razı olarak dön Rabbine” denilir. Bu, insanın, ancak ilahi tefekkür kuvveti açısından veya tecrid ve tefridde yani insanlardan uzak, tek başına olmada kamil olduğunda faydalanabileceği bir sözdür. HER ALLAH DOSTU MÜRŞİD OLUR MU? Allah’a dost olmak ayrı bir konu, insanları ona ulaştırmak ayrı bir konudur. Yani herkes Üniversiteyi bitiren öğretmen olamadığı gibi her Allah dostu da mürit yetiştirecek, insanları manen Allah’a ulaştıracak bir mürşid olmaz. Bu ruhsal yeterlilik ve himmet ile alakalı bir durumdur. Gerçek bir mürşidin de yukarıda belirttiğimiz gibi Kuran ve sünnet yoluna sımsıkı bağlı olması ayriyeten kendisine icazet veren bir mürşidinin olması, bu silsilenin Peygamber Efendimize dayanması gerekmektedir. ALLAH DOSTUNU TANIYABİLİR MİYİZ? Allah dostlarının en büyük özelliklerinden birisi kendilerini gizlemeye çalışmaları ve tevazularıdır. Hiçbir Allah dostu “Ben Allah’ın dostuyum, erdim, ulaştım, kavuştum” demez. Bahusus İrşad vazifesi ile yükümlü olmayan Allah dostları bu sırları deşifre olunca bulundukları beldeyi terk etmeleri ile bilinirler. Çünkü halkın teveccühünden, iltifatlarından ve bu sebeple Allah’ın rızasını terk edecek olmaktan korkarlar. Bursa’da yaşamış Somuncu Baba adındaki zat bu hususta misal verilebilir. Sultan Yıldırım Beyazıd teşrif etti ve damadı olan Emir Buhari hazretleri’ne “Ey Emir! Buyur, cami-i şerifin kapılarını sen açıp namazı da sen kıldır! Bu şeref, ümmetin büyüğü olarak sana aittir.” Dedi. Ancak Emir Buhari büyük bir tevazu ile itiraz etti “Hayır sultanım! Benden çok daha büyük kimseler var. Bu şerefi, Şeyh Hamidüddin-i Aksarayi’ye vermelisiniz.” dedi. O vakte kadar bu isimde bir şahsı duymamış olan Beyazıd Han sordu “Bu zat da kim ola ki?” Emir Buhari hazretleri “Sultanım! Belki duymuşsunuzdur; Somuncu baba namıyla maruf bir ekmekçidir. Ulucami işçilerine de bol bol ekmek infak eylemiştir. İşte o kişi, evliyaullahın büyüklerinden Ebu Hamidüddin-i Aksarayi’dir.” Bunun üzerine Sultan, teklifi tasdik etti. Emir buhari’de, ayağa kalkarak cemaate Somuncu baba’yı tanıttı ve onu minbere davet eyledi. Somuncu Babai mahcup bir şekilde “Emirim Ne ettin? Bizi ifşa ettin..” diyerek son derece mahviyet içerisinde minbere yürüdü. O gün minberde Somuncu baba, Fatiha’nın yedi ayrı işari tefsirini yaptı. Ancak sırrının zarureten işası dolayısıyla daha sonra talebesi hacı Bayram-ı Veli’yi de yanına alarak Bursa’yı terk etti. Ancak onların bazı özellikleri vardır. İşte Allah dostlarının bazı özellikleri Görüldükleri zaman Allah Celle Celaluhu, Peygamber, din, iman, ahiret hatırlanır… “Evliyaullah o kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır.” Nesai, es- Sünenü’l Kübrai Tefsir180, No11235, 6/362; Taberi, Cami’ul Beyan, No 17723, 24, 25, 26, 6/575; Hakim-i Tirmizi, Nevadir’ul-usül, sh 140; Haysemi, Mecma’uz-zevahid,10/78 Boş vakitleri yoktur. Ömürlerini Salih amel ile geçirirler Abdullah b. Büsr rivâyete göre Bir bedevî, Ey Allah’ın Rasûlü! dedi. İnsanların en hayırlısı kimdir? Rasûlullah buyurdular ki “Ömrü uzun olup ameli güzel olandır.” Müsned 17030 Gizli ve açıkta, tenhada ve sahrada isyan etmezler Ebû Umâme rivâyete göre, Rasûlullah Sallallahu aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu “En beğendiğim dostum malı ve insanlara yükü az olan namazında devamlı ve duyarlı olup Rabbine olan kulluğunu en güzel biçimde yapan gizli açık her durumda Allah’a itaat eden durumu bilinmediği için halk arasında şöhrete ulaşmayıp parmakla gösterilmeyen yaşayacak kadar rızkı olup rızkına ve her şeyine sabreden mümindir.” Sonra elini birbirine vurup dinleyicilerin dikkatini çekti ve şöyle devam etti “Ölümü çabuk, ağlayanı ve mirası az olandır.” Onlar konuştukları zaman hayır konuşurlar. Boş laf etmezler. İnsanlara hakkı tavsiye eder, şerden sakındırırlar “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka Onlar ziyanda değillerdir” Asr Suresi Haram ve helallere çok dikkat eder, şüpheli şeylerden bile harammış gibi sakınırlar. Kendilerine na mahrem olan kadınların yüzlerine bakmaz, onlar ile yalnız bir odada bulunmazlar. Allah için kızarlar; nefisleri için kızmazlar. Allah için severler; menfaatleri için sevmezler. Gurur, kibir olmadığı için insanlar arasında ne tevazu sahibi olanlarıdır. Kimseye üstünlük sağlamaya çalışmazlar. Kınayanın kınamasından korkmaz, Allah için bütün eziyetlere katlanırlar. Bunun gibi bir çok özellikleri vardır. ALLAH DOSTLARI NİYETİ OKUYABİLİR, GAYBI BİLEBİLİR Mİ? Bu konularda elbette çok anlatılan kıssalar ve yaşanan kerametler vardır. Kerametin canlı şahitleri bu hususu daha iyi anlamaktadırlar. Ve lakin bizlerin bu konudaki itikadı şöyle olmalıdır “Allahu Teala dilediği şeyi, dilediği kuluna, dilediği zaman bildirir” Bu konudaki düşüncelerde aşırıya kaçmak itikadı olumsuz yönde etkileyebilir. Kaldı ki, bir Müslümanın Allah dostundan istifade etmesi bu yönden değil, manevi yöndendir. En başta da dediğimiz gibi önemli olan Allah dostlarının yaşantılarını örnek almak, manevi terbiyelerinde yetişmeye çalışmaktır. KERAMET GÖSTERMEK ZORUNDALAR MI? Bir Peygamber risaletini ispat etmek için mucize göstermek mecburiyetindedir. Allah dostları ise keramet göstermek zorunda değillerdir. Kaldı ki yukarıda da belirttiğimiz gibi onlar keramet göstermekten son derece sakınırlar. Onların kerametleri, tabi oldukları Peygamberlerin mucizesi ve bereketiyledir. Keramet haktır. Bu konuda detaylı bilgi için TIKLAYIN KADIN ALLAH DOSTU OLUR MU? Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor Abdal kırk lar, kırk erkek ve kırk kadın evliya dır. Kırklardan bir erkek öldüğü zaman, Allahü Teâlâ onun yerine bir erkeği ve kırklardan birkadın öldüğü zaman, Allahü Teâlâ onun yerine bir kadını görevlendirir. Deylemî VELİLER ŞEFAAT EDERLER Mİ? Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır “ümmetimden bazıları var ki büyük bir cemaate, bazıları vardır ki bir kabileye, bazıları vadır ki bir guruba, bazıları da vardır ki tek bir kişiye şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.” Tirmizi, Kıyamet 11 İmam-ı Rabbani Hazretleri de şöyle buyurmuştur “Salih ve hayırlı zatların, Allah’u Teala’nın izni ile kıyamet günü, asiler ve günahkarlar hakkında şefaat etmeleri hak ve gerçektir.” Mektubat 17. Mektubdan BİR ALLAH DOSTUNA BENDE OLMAK ŞART MIDIR? Eğer maksat Allahu Teala hazretlerine manen yakınlaşmak ise bu yolu bilen birine danışmalıyız. Onlar da Allah dostlarıdır. Hakiki bir mürşid verdiği dersler ve manevi terbiyesi ile müridin çalışmasına bağlı olarak müridini ruhen yetiştirerek Allah yolunda ilerlemesine ve bu yöndeki cihadına destek olur. Tabi ki bağlanmak meselesi gönül işidir ancak Allah dostlarından ayrılmamak gerekirCenab-I hak şöyle buyuruyor “Bana yönelenin yoluna uy..” Lokman Suresi 15 Bazı müfessirler bu ayet-i kerime hakkında şunları söylemişlerdi “Burada geçen Enabe” kelimesinin anlamı “Meyletmek ve bir şeye rücu’ etmek” demektir. “Bu iname Allah’u Teala’ya yönelmek peygamberlerin ve Salihlerin yoludur.” İbni Atıyye, el-Muharraru’l veciz, 4/349; Kurtubi, El-Cami’u’li ahkami’l Kur’an, 14/45 İsmail Hakkı Bursevi Kuddise Sirrahu bu ayet-i celilenin tefsirinde şöyle demiştir Bu ayette, kâfir ve fasıklarla sohbetten sakındırma ve Salihlerle beraberliğe teşvik vardır. Çünkü kişilerin bir araya gelmesi, birbirini etkilemeyi gerektirir. Tabiatlar cezp edici, hastalıklar geçici ve sirayet edicidir. Bundan dolayı Semure ibn-i Cündeb Radıyallahu Anh den rivayet edilen bir hadislerinde, Resulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Müşrikle bir çatı altında oturmayınız ve onlarla bir arada durmayınız. Kim onlarla oturur veya beraber bulunursa, o da onlar gibidir.” Buyurmuştur. Tirmizi, Siyer42, No1605, 4/156 Yani “Müşriklerle bir yerde oturmayınız, aynı mecliste toplanmayınız ki, beraberlikten dolayı onların kötü ahlakı size sirayet etmesin ve çirkin halleri size bulaşmasın.” Alusi Rahimehullah ise şöyle demiştir “Bu ayetle kamil manen olgun insanlara uyup, nakıslardan yüz çevirmeye ve kamil olanları, nakıs eksik olanları kemale erdirmesine işaret edilmiştir. Allahu Teala her birerlerimizi kendisine hususi dost eylesin. Dost olamıyorsak da dostlarından ayırmasın… -DELİLLERİ İLE TASAVVUF BÖLÜMÜ İÇİN TIKLA- Meal Fihrist A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z Güzel Kurani kerimimizde geçen dost ile ilgili ayetler. Kuranda geçen dost ile ilgili ayetler tarafmizca seçilip otomatik listelenmekte. Kuranda dost ile alakali tahmini 41 ayet geçiyor 2120 - Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı. 2254 - Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir. 3175 - Size o haberi getiren ancak şeytandır, sadece kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun. 425 - Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. 445 - Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter. 476 - İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. 4119 - Allah o şeytana lanet etti. Ve o da "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur. 4125 - İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmişti. 4139 - Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir. 4173 - İnanıp güzel işler yapanlara gelince, onların mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazlasını da verecektir. Allah'a kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara da şiddetli bir şekilde azab edecek ve onlar Allah'dan başka kendilerine ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. 55 - Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır. 551 - Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez. 555 - Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir. 556 - Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, iyi bilsin ki Allah'ın taraftarları galip geleceklerdir. 557 - Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer gerçekten iman ediyorsanız, Allah'dan gereğince korkun. 580 - Onlardan birçoğunun kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür! Allah onlara gazabetmiştir. Onlar ebedî olarak azap içinde kalacaklardır. 581 - Eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilen Kur'ân'a inanmış olsalardı, kâfirleri dost tutmazlardı. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir. 6121 - Üzerlerine Allah'ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz. 6128 - Allah, onların hepsini topladığı gün, cinlere "Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız" der. İnsanlardan cinlerin dostu olanlar da şöyle derler "Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık. Nihayet bize tayin ettiğin vademize ulaştık". Allah da"Sizin durağınız cehennemdir. Orada, Allah'ın dilemesi müstesna, ebedi olarak kalacaksınız" der. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. 727 - Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık. 873 - Kâfirler de aslında birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar. 1337 - Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu. 1431 - Ey Muhammed! İman eden kullarıma söyle "Namazı dosdoğru kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli Allah için harcasınlar." 1773 - Ey Muhammed! Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. 1844 - İşte burada yardım, yalnız hak olan Allah'a aittir. O'nun verdiği mükâfat da daha hayırlıdır, netice de daha hayırlıdır. 2461 - A'maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize birbirinize selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar. 2528 - "Eyvah!" diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim. 26101 - "Ne de yakın bir dost." 335 - Onları evlatlıkları babaları adına çağırın. Allah yanında o daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Bununla beraber hata ettiklerinizde üzerinize bir günah yoktur. Fakat kalblerinizin kasdettiğinde vardır. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. 336 - Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir. O'nun hanımları da onların analarıdır. Akraba da Allah'ın kitabında birbirlerine, diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir maruf uygun bir vasiyet yapmanız müstesnâdır. Bu, kitapta yazılıdır. 4018 - Yaklaşmakta olan o felaket kıyamet gününü de onlara haber ver. O dem ki yürekler gırtlaklara dayanmıştır, yutkunup dururlar. Zalimler için ne ısınacak bir dost vardır, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi. 4134 - Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün. 4336 - Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur. 4367 - O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar. 4441 - O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez. 4822 - Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı. 5715 - Bugün artık ne sizden ne de inkar edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Orası ne kötü bir dönüş yeridir! 5822 - Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi dininin yardımcılarıdir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir. 609 - Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır. 6935 - Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur. 7010 - Dost dostun halini soramaz.

dostluk ile ilgili hadisler arapça