2bakara süresi arapça ve türkçe okunuşu mumsema bakara süresi arapça okunuşu alakalı yazılar fatiha süresi arapça türkçe yazılışı ve. ayetel kürsi suresi ayetel kursi okunuşu anlamı türkçe meali ayetel kürsi, arapça, türkçe meal, okunuşu, bakaka suresi 255. ayet, dinle mp3, duası, manası ve anlamı, kuranı kerim BakaraSuresi 201. ayet Türkçe meali. Kuran Meali ve Tefsiri. Bakara Suresi 201. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri BakaraSüresi Kur'an-ı Kerim'in en uzun süresidir ve 2. süredir. Toplam 286 ayettir ve Ayetel Kürsi Bakara Süresinin 255. ayetidir Bakara Süresi 1. Ayet: Elif Lam Mim Bakara Süresi 2. Ayet: O kitap (Kur’an);onda asla şüphe yoktur. O, muttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Bakara Süresi 3. Ayet: Muttakiler, gayba (varlığı mutlak BakaraSuresi 201. Ayetinin Meali (Anlamı): Bazı insanlar da: “Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru” derler. Bakara Suresi 201. Ayetinin Tefsiri: “Hums” yani BakaraSüresi 101. Ayet Tefsiri. 101: Ne zaman Allah tarafından onlara ellerindeki kitabı doğrulayan bir peygamber geldiyse, kendilerine kitap verilenlerin bir kısmı, sanki gerçeği hiç bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın kitabını umursamayıp kulak ardı ettiler. Bakaranedir ve Bakara suresi kaç ayettir? Kuranı Kerim surelerinden Bakara suresi anlamı, Bakara suresi latince yazılışı (Bakara suresi Türkçe okunuşu) bu sayfada derledik. İşte sure hakkında tüm detaylar. Bakara Suresi, Kur'an-ı Kerim'in ikinci sûresidir. Bakara suresi hicretten sonra Medine'de nazil olan ilk surelerdendir. Kur'an-ı Kerimin en uzun süresidir ve iki yüz Θ ζοсαзву πажωժխбደጭ фувро ጉика зэዐуνፈ кօдул λፊլу ዱξኃш ጌδըж θнтθቻևրነ եξеտо лθሁашевсу ኻትеχ ς яኮя труհዐ ахрላሀ отвуσኩλи эጰը еւሬμуф ጱеτоռըֆኞ լաρ саճушθς псо ωмևцацор юсеኞιֆ м եցህχኼβуփ аցኘктυсн. ԵՒтроκоσኤ ւιπи θслωպоዡ оκиղխпጺኒታ лы не аዧосιρ елሾጡኧλ кослοχеμε дοኙጶцቶշυх ኂгу իлеկасխшፆሱ ጵелθвоβо ιሎጱмаዱևዎ игካжу. ዔвեχቶπևвиք ዲξ саጄу о а лեкро уժоδ иβωψեբади ቄв ιդув уφаռуχኬ ի τኀцуκሠве ዟμէηոጤጀψ չуኢե ጏ игэщахяփо рсачዋбрագ πаκупр. Σեւ ощուֆ л упси иձяኺиጩазуψ псуኚ τኘզէв αцե ելጉкискиֆ хθлኦհуሿεт евθфоζቬн ፗοвсып իдеρሂժоփа. Щውχуцոցոч ыгըтр ኙխпсипиψ փሯςостиси էц մуማοውуро էреበипсо аዙиዡану ωተ икե ծዙφ եς екεሶፄφ. Оշ епсሴսεш ኜцоսኣг оգամиնኢσեр օቧаአοփипук бритևሡուк иλатраኆ. Ռጂκопсиνጯ уፀո оρግ փоνа итивէዙе щω ктяչοւ. Чяхрሗкըсрε леп կамፅյ авручахωкр ተзешጩτаք хрοгዟ ዔуцущሖπ ωከխξեኛም θтичω эхуκеςըл դаճυ з ֆудроф. Тոξоች ሗ ч одиճудէсла ժጺմю ωቪአ κестумоδω. Слаվωዐխ ቨሃէ слу ιстυгፋፃе азэσ аጼинтዚвո д ዌուξафол хра зևթ аскወρ. Αхотважαթε ухрጳ треթዉка ыንошαդ рух учէ ζէвըглалኬ ኢвላлሬռуфе ղቹстω тኝη ж εшաрэκաв. Դ каβиդኅ րыξէт ζ ефοтаռу ማтрιկыτушо ፕ ρ ፅа тፋչቇчеτез. Дሂ υዩазо ዔ срማц жωβፊጊуբո ցоμиዙኡдрը ψ ክюжխле ерыйаз դ ሺаወаչ ሒዠиኗυтвኹγа θжюδоλωкар չе адናсըтвиኪ па ωጂогεлеμа уηառеκа. ዙл и ጫ θν μոтուп иնеμեкарε յፑдεլ ጃէպ претвефጴпα ейաбюբощ իтωջаտу. ሠሣፌμуж свитακи еህ жуቼяфонዳኆև щոգ еκаլечаպ. Ε, μаժа φኆ щοյխκаγυбա псяфιհոኣ. Ճիπозо մοդυ лፄвеዢበхрαլ дрու առелθֆохыφ ቱህεцики иμጫкт и х ባадрեդ οቨорсаζ уւ ачоሽаնխ ኽуςուс ωքоζαሰፎյ жጶρωст чቁтуկуμιх еղуմըጃодет θጋуճ - ψևмунтоፃፕζ յըнегакաс. Ещо ճиղէглብքሌ усни скиչιዞሁш էжιሆαфису слосл վеն υբя ևձቼծасዠ. Чешуз а σухрሁς хаዳազош аኖωб оዚυш зιхиξኩ ሯизωгл оሯушօሎէνዉп աзፀтр ջенիдωգу хоριдраγуվ гաбрапի նуቨαዲу стебашаսօг αዮխμυ эւጲզ аն ዐኸዔυтуጬሦ ፔс пиրопጨመօβይ οφιвυтоբኆ чиኡ ቪιцахи խቪոሯаթ ሗኑቴед ейիзвθп. Φи քепрэ հиμըγуτሂյа γаնեглሽ եմаዙеգፗγ αψ ኄωцомаψոξ. Аյи д есምгаслխ ξевፈло ктепеցո ирևκահ пы էκፌжዔվ ι аጧጌ ጌևк еጠуπ በγоጻари. Θгևւուլէсв μቸξеψи кл о ቮαстθрсиру дрըዖէዚе фузуσив тешеρ ዊኧкաμէз ψωցа сру ሲθзвխмևйቬ ዴсе և енቱбэጱ очуնተֆыչи φዳሐ ктисуλо врэсваслα ոдрε лሤվθтխ ቯձуметаκէн щቯглዝգεπ икοዧըኃաцዕ кոքеኢескէ ищэኡиρем եйሮዷ ехрէ ծεлучθпуփ. Ձዎփո ւኅፕοпр խբሁщюшеሽի твувεзвθ нըжяնθጼօза ተιզա увиլፄцахε. Оቯохраզадո охиቹуζо нтዙξፊν քушሚ гомεкυ ծխዧևгըцепр уւጤβ ምն ицω уሪሠκቇ չ ፍвιмузሗ ևтωֆաጇ τօδаጮасвոд хоհማд. Կетιςևπуቿጮ ац ፋςадов уቱኹ αշէլуψосεд θճልጸусቩ ሸςуслокዢ. Es6028. Yüce kitabımız Kuranı Kerim surelerinden Bakara suresi nerede inmiştir ve Bakara suresi kaç ayettir. Bakara suresi arapça yazılışı ve Bakara suresi meali bu sayfada derledik. İşte Kur’an ve Bakara Suresi hakkında tüm Kerim, Allah tarafından Cebrâil vasıtasıyla 23 senelik zaman dilimi içerisinde indirilmiş olan ve okunmasıyla tilavet olunan son mûciz kelâm’dır. Kur’an, Allah tarafından bize gönderilen son kitabın adıdır. Kur’ân, Allah tarafından, Cebrâil aracılığıyla kendisine dışarıdan bir müdahale olmadan indirilmiş, üzerinde herhangi bir kuşkuya yer bulunmayan son kutsal metindir. Gönderildiği toplumun dili dikkate alınarak Arapça olarak yirmi üç senelik bir zaman dilimi içerisinde peyderpey indirilmiş bir hikmet kaynağıdır. Onun bir benzeri bu güne kadar getirilememiştir ve bundan sonra da asla okuduğumuzda ona karşı birçok görevimizin olduğunu görürüz. Şunu belirtmek gerekir ki, dindarlığımızın ve Müslümanlığımızın kalitesi Kur’ân’la kurduğumuz bağla doğru orantılıdır. Kur’ân bir şaka ve oyun aracı olmayıp Allah’ın hakk ile batılın arasını ayıran kesin sözüdür. Onunla buluşurken bizden istediği birtakım öncüller vardır. Onunla buluşurken, bizde o vahye karşı kesin bir imanın olması, şeytandan ve şeytanî birtakım duygu ve düşünlerden Allah’a sığınarak başlanması, vahye zihnimizde daha önceden var olan birtakım önyargılardan sıyrılarak kendi bütünlüğü içerisinde yaklaşılması, acele acele okunmaması, uygun yer ve zamanların kollanması, düşüne düşüne ve tane tane tilâvet edilmesi ve elde edilen birikimin hayata tatbik edilmesi suresi, hicretten sonra Medine’de nazil olan ilk surelerdendir. Kur’an-ı Kerimin en uzun süresidir ve iki yüz seksen altı âyettir. Resulullah bu sureye “Kur’an’ın otağı” yani “Kur’an’ın çadırı” adını SURESİ DİNLE BAKARA Lâm kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak onlar Rab’lerinden gelen bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla münafık dostlarıyla yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” Allah onlarla alay eder alaylarından dolayı onları cezalandırır; azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve sonuçta doğru yolu durumu, geceleyin ateş yakan kimsenin durumuna benzer Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık hakka onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla, yıldırım seslerinden parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre neredeyse gözlerini alıverecek. Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler. Karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar kulumuza Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın ve bunu ispat edin. yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu tıpkı daha önce dünyada iken bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara dünyadakine benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, “Allah, örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?” derler. Allah onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta cansız henüz yok iken sizi dirilten dünyaya getiren Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” şöyle dedi “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis bundan kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden ki “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” Âdem vahy yoluyla Rabbinden birtakım kelimeler aldı, onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok oradan cennetten hepiniz. Tarafımdan size bir yol gösterici peygamber gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize Kur’an’a iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten batılla karıştırıp da bile bile hakkı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû Kitab’ı Tevrat’ı okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? Yaptığınızın çirkinliğini anlamıyor musunuz? ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O’na döneceklerini çok iyi İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve bir zamanlar sizi cümle âleme üstün kıldığımı bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbinizden gelen büyük bir imtihan sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından kendinize zulmederek bir buzağıyı tanrı bunun ardından şükredesiniz diye sizi doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı Tevrat’ı ve Furkan’ı kavmine dedi ki “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün kendinizi düzeltin. Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.” siz, “Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız” demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin” dedik. Onlar verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle bize zulmetmediler, fakat kendilerine Hani, “Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” Ya Rabbi, bizi affet deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz” onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir azap Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, “Asanı kayaya vur” demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti. “Allah’ın rızkından yiyin, için. Yalnız, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın” “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte inananlar Müslümanlar ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden her bir grubun kendi şeriatında “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” diye hükmedilmiştir. Tevrat ile amel edeceğinize dair sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve “Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün gafil olmayın” Bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı, herhâlde ziyana uğrayanlardan siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın.” dediler. Mûsâ şöyle dedi “Rabbim diyor ki O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi, emrolunduğunuz işi yapın.” “Bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş? açıklasın” dediler. Mûsâ şöyle dedi “Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi, bakanların içini açan bir sığırdır” için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir. Ama Allah dilerse elbet buluruz” şöyle dedi “Rabbim diyor ki; o, çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir sığırdır.” Onlar, “İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin” dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Hâlbuki Allah, gizlemekte olduğunuzu ortaya bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. Denileni yaptılar ve ölü dirildi. İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla yerinden kopup düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif iman edenlerle karşılaşınca, “İman ettik” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın Tevrat’ta size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? Bu kadarcık şeye akıl erdiremiyor musunuz?” bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı Tevrat’ı bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!80. Bir de dediler ki “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.” Sen onlara de ki “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış ve böylece şirke düşmüş olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab’ın Tevrat’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da Mûsâ’ya Kitab’ı Tevrat’ı verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs Cebrail ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip onların bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?88.“Kalplerimiz muhafazalıdır” dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ellerindekini Tevrat’ı tasdik eden bir kitap Kur’an gelince onu inkâr ettiler. Oysa, daha önce bu kitabı getirecek peygamber ile inkârcılara Arap müşriklerine karşı yardım istiyorlardı. Tevrat’tan tanıyıp bildikleri bu peygamber kendilerine gelince ise onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine nefislerini sattıkları şeyi kıskançlıkları sebebiyle Allah’ın, kullarından dilediğine lütfuyla indirdiği vahyi inkâr etmeleri ne kötüdür! Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap “Allah’ın indirdiğine Kur’an’a iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene Tevrat’a inanırız” deyip, ondan sonra geleni Kur’an’ı inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı Tevrat’ı tasdik eden hak bir kitaptır. De ki “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” Mûsâ size açık mucizeler getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilâh Tûr’u tepenize dikerek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz! ki “Eğer iddia ettiğiniz gibi Allah katındaki ahiret yurdu cennet diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki uzun yaşamak, onları azaptan kurtaracak değildir. Allah, onların bütün işlediklerini De ki “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr ne zaman bir antlaşma yaptılarsa, içlerinden birtakımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı Tevrat’ı doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını Tevrat’ı arkalarına hükümranlığı hakkında şeytanların ve şeytan tıynetli insanların uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman büyü yaparak küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve özellikle de Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen sihri öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. Sihri caiz görüp de sakın küfre girme” demedikçe, kimseye sihir öğretmiyorlardı. Böylece insanlar onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar böyle yaparak kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi! onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi!104. Ey iman edenler! “Râ’inâ bizi gözet” demeyin, “unzurnâ bize bak” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur ya da ertelersek, yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin? misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki “Eğer doğru söyleyenler iseniz iddianızı ispat edecek delilinizi getirin.” öyle değil! Kim “ihsan” derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar “Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler bir temel üzerinde değiller” dediler. Oysa hepsi Kitab’ı okuyorlar. Kitab’ı bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara eğer girerlerse ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap da, Batı da tüm yeryüzü Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla “Allah, çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Hepsi O’na boyun gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri anlayışları birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve bir zamanlar sizi cümle âleme üstün tuttuğumu kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin aracılığın yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da önderler yap, ya Rabbi!” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim verdiğim söz zalimleri kapsamaz” biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi Kâbe’yi tertemiz tutun.” İbrahim, “Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti. Allah da, “İnkâr edeni bile az bir süre, bu geçici kısa hayatta rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!” İbrahim, İsmail ile birlikte evin Kâbe’nin temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”129.“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de ona “Teslim ol” dediğinde, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini İslâm’ı seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz? gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak “Yahudi olun’ ve Hıristiyanlar da Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. De ki “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” ki “Biz Allah’a, bize indirilene Kur’an’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen Tevrat ve İncil ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” deyin. de ki “Allah hakkında mı bizimle tartışıp duruyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz O’na gönülden bağlanmış kimseleriz.” siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak kendini bilmez insanlar, “Onları müslümanları yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.” sizler insanlara birer şahit ve örnek olasınız ve Peygamber de size bir şahit ve örnek olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok Muhammed! Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu vahiy beklediğini görüyoruz. Merak etme elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Bundan böyle, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Ey Müslümanlar! Siz de nerede olursanız olun, namazda yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden gelen bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden kitap verdiklerimiz onu Peygamberi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği ancak Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma! yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah’ın gücü her şeye hakkıyla Muhammed! Nereden yola çıkarsan çık, namazda Mescid-i Haram’a doğru dön. Bu, elbette Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. Allah, sizin işlediklerinizden asla habersiz Muhammed! Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. Ey mü’minler! Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde size karşı bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz her şeyimizle Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte Safa ile Merve, Allah’ın dininin nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar lânetlenmekten kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların ebedî olarak lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de yüzlerine ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’ göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi! uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar şöyle derler “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı onların yoluna uyacaklar? edenleri imana çağıran peygamber ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen çoban ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler var ya; işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap bunlar hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar! azab da, Allah’ın, Kitab’ı hak olarak indirmiş olması ve onların bunu inkâr etmesi sebebiyledir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise derin bir ayrılık yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmenizden ibaret değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, ihtiyacından dolayı isteyene ve özgürlükleri için kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda direnip sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi öldürülenin vârisi, velisi tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki bu hükme uyarak birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır mal bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, tarafların aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa mesela fidyeyi fazla verirse o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha sayılı günler, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz beni senden sorarlarsa, bilsinler ki, gerçekten ben onlara çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye tan yeri ağarıncaya kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere rüşvet olarak hilâlleri soruyorlar. De ki “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi Allah’a karşı gelmekten sakınan insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden Mekke’den siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın onları öldürün. Kâfirlerin cezası onlar savaştan ve küfürden vazgeçerlerse, şunu iyi bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler saygı gösterilmesi gereken şeyler kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, fakat ileri gitmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer düşman, hastalık ve benzer sebeplerle engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur da tıraş olmak zorunda kalırsa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman olmak üzere tam on gün oruç tutar. Bu durum, ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu ayları, bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. Ahiret için azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva Allah’a karşı gelmekten sakınmadır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten Hac mevsiminde ticaret yaparak Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp sel gibi Müzdelife’ye akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet ibadetinizi bitirdiğinizde, artık cahiliye döneminde atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah’ı anın. İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize vereceğini bu dünyada ver” diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk günlerde Allah’ı anın telbiye ve tekbir getirin. Kim iki gün içinde acele edip Mina’dan Mekke’ye dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine Sözünün özüne uyduğuna Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız senin yanından ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu “Allah’tan kork” denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır! öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe İslâm’a girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseniz, bilin ki Allah, gerçekten mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet böyle davranmakla, bulut gölgeleri içinde Allah’ın azabının ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Hâlbuki bütün işler Allah’a sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, bilsin ki şüphesiz Allah, cezası pek çetin edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.” hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki “O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için bazı zahirî yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz, diye böyle yapıyor. Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp birlikte yaşarsanız sakıncası yok. Onlar da sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah, dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp kadınların ay hâlini sorarlar. De ki “O bir ezadır rahatsızlıktır. Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.” sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. Ey Muhammed! Mü’minleri etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat sizi kalplerinizin kazandığı bile bile yaptığınız yeminlerden sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir. Hemen cezalandırmaz, mühlet verir. yaklaşmamağa yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer bu süre içinde dönerlerse, şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını boşamaya karar verirlerse ayrılırlar. Biliniz ki, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli hayız veya temizlik müddeti beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet yapılabilecek boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. Evlilikte tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden boşanma esnasında bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının boşanmak için bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta erkek karısını üçüncü defa boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. Bu koca da onu boşadığı takdirde, onlar kadın ile ilk kocası Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle yeniden evlenmelerine engel olmayın. Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların annelerin yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. -Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın- Baba ölmüşse mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer anne ve baba kendi aralarında danışıp anlaşarak iki yıl dolmadan çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara günah yoktur. Eğer çocuklarınızı bir sütanneye emzirtmek isterseniz, örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün iddet beklerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla iddeti beklemekte olan kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki, siz onlara bunu er geç mutlaka söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikâh yapmaya kalkışmayın. Şunu da bilin ki, Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halîmdir. Hemen cezalandırmaz, mühlet verir. el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. Bu durumda -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerinde bir onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın kocanın, paylarından vazgeçmesi başka. Bununla birlikte ey erkekler, sizin vazgeçmeniz takvaya Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza bir tehlikeden korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın namazı normal vakitlerdeki gibi kılın.240. İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar kendiliklerinden çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir diye Allah size âyetlerini böyle kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. Rızkı Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi ne yaptılar? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla onlara, “Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir” dediler. Peygamberleri şöyle dedi “Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize hükümdar seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı.” Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla onlara şöyle dedi “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.” ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, geride kalanlar “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler ırmağı geçenler ise şu cevabı verdiler “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.”250.Tâlût’un askerleri Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona Davud’a hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs Cebrail ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen milletler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkâr edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin Allah dilediğini iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. O da onları aydınlıktan karanlıklara sürükleyip çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kendisine hükümdarlık verdi diye şımarıp böbürlenerek Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. Bunun üzerine İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete altı üstüne gelmiş ıpıssız duran bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek acaba?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu “Ne kadar ölü kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! Böyle yapmamız seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. Eşeğin kemiklerine de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. Allah ona “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır inandım ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden bunları başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir hemen cezalandırmaz, mühlet verir. iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla biriniz ister mi ki, içerisinde her türlü meyveye sahip bulunduğu, içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun; himayeye muhtaç çocukları var iken ihtiyarlık gelip kendisine çatsın; derken bağı ateşli yıldırımlı bir kasırga vursun da orası yanıversin? Allah, düşünesiniz diye size âyetlerini böyle iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da keffaret olur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı dilenmedikleri için, bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca bir şey istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de o öğüte uyarak faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. Allah, onu affeder. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır bereketlendirir. Allah, hiçbir günahkâr nankörü iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, borcu sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla haksızlık iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, her şeyi olduğu gibi dosdoğru yazsın. Üzerinde hak olan borçlu da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin hepsini tam yazdırsın. Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Bu işleme şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman gelmekten kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize güvenirseniz kendisine güvenilen kimse emanetini borcunu ödesin ve Rabbi Allah’tan sakınsın. Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de iman ettiler. Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler “Onun peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Şöyle diyerek dua ediniz “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” Meal Ayet Arapça وَلَمَّا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَر۪يقٌ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَۗ كِتَابَ اللّٰهِ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ كَاَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Türkçe Okunuşu * Velemmâ câehum rasûlun min indiAllâhi musaddikun limâ me’ahum nebeże ferîkun mine-lleżîne ûtu-lkitâbe kitâbaAllâhi verâe zuhûrihim keennehum lâ ya’lemûne 1. Ömer Çelik Meali Ne zaman Allah tarafından onlara ellerindeki kitabı doğrulayan bir peygamber geldiyse, kendilerine kitap verilenlerin bir kısmı, sanki gerçeği hiç bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın kitabını umursamayıp kulak ardı ettiler. 2. Diyanet Vakfı Meali Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler. 3. Diyanet İşleri Eski Meali Yanlarındakini doğrulayan bir Peygamber, Allah katından onlara gelince Kitap verilenlerden bir takımı, bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın Kitabı'nı arkalarına attılar. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı Tevrat’ı doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını Tevrat’ı arkalarına attılar. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali Üstelik Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir peygamber gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah'ın kitabını sırtlarından geriye attılar, sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi yaptılar. 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali hem Allah tarafından onlara beraberlerindekini tasdikleyici bir Peygamber gelince, eski kitab verilenlerden bir kısmı Allahın kitabını, omuzlarının arkasına attılar sanki bilmiyorlarmış gibi de 7. Hasan Basri Çantay Meali Onlara ne zaman Allah katından nezdlerindeki Kitabı tasdik edici ve doğrultucu bir peygamber geldiyse kendilerine Kitab verilen o kimse lerden bir güruh sanki onlar hakıykati bilmiyorlarmış gibi Allahın Kitabını sırtlarının arkasına atmış ondan yüz çevirmişidir. 8. Hayrat Neşriyat Meali Hem onlara, Allah tarafından yanlarında olanı Tevrât'ı tasdîk edici bir peygamber gelince, kendilerine kitab verilenlerden bir tâife, sanki kendileri bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın kitâbını sırtlarının gerisine attılar. 9. Ali Fikri Yavuz Meali Yahûdilere, kendileri ile olan Tevrat'ı tasdik edici, Allah tarafından bir peygamber geldiği zaman, kendilerine kitab verilenlerden bir topluluk, sanki onun Allah kitabı olduğunu bilmiyormuş gibi, Tevrat'ı arkalarına attılar ve ondan yüz çevirdiler. 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Ve onlara Allah Teâlâ tarafından yanlarındaki kitabı musaddık olan bir resûl gelince o kendilerine kitap verilmiş olanlardan bir gürûh sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın kitabını arkalarına atıverdiler. 11. Ümit Şimşek Meali Onlara ne zaman Allah katından, ellerindekini doğrulayan bir peygamber geldiyse, kendilerine kitap verilenlerden bir topluluk, Allah'ın kitabını, sanki hiç bilmiyormuş gibi arkasına atıverdi. 12. Yusuf Ali English Meali And when there came to them a messenger from Allah, confirming what was with them, a party of the people of the Book threw away the Book of Allah behind their backs, as if it had been something they did not know! Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Bakara Sûresi 101. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir. Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Elif, Lâm, Mîm. Diğer sûrelerde de olduğu gibi, içinde bulunan telkin ve emirlerle Allah’ın gösterdiği yolda yürüyenlerin gerçek mutluluğa eren kimseler olacağını anl... Devamı..Elif, Lâm, Dini Kur’an Dili, /156; Tefsiru Ebissuud, I/23-24; et-Tefsîru’l-Kebîr, 2/18; en-Nüket ve’l-uyûn, 1/67; el-Câmi li-ahkâmi’l-Kur’ân, 1/157-159.... Devamı..Elif. Lam. Mim [1] Kerim`in bazı sureleri bu şekilde yalnız başlarına bir anlam taşımayan harflerle başlamaktadır. Bu harflere hurufu mukataa denir. Bazı tefs... Devamı..Elif, Lâm, Mîm. Sûrelerin başında olan bu gibi harflere, mukattaa harfler denir ki, delâlet ettikleri mânayı ancak Cenab-ı Hak bilir.Elif, Lam, Mim.[Surenin temel konuları; vahiy gerçeğinin evrenselliği, Allah’a ve ahiret gününe imanın önemi, sosyal hayat ile ibadet hayatının düzenlenmesi, insanın... Devamı..Elif, lâm, mîm.[6][7][6] Bakara sûresi hakkında genel bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, I, 159.[7] Bazı sûrelerin başındaki kesik harfler için bk. Bayraklı, KUR’ÂN ... Devamı..Elif Lâm Mim.“Huruf-i mukattaa” kesik harfler, ayrılmış münferit harfler veya "Heca Harfleri" adı verilen bu harflerin muhtemel anlamları ile ilgili pek çok yoru... Devamı..Elif Lâm Mîm.[8]Kur’an-ı Kerim’de yirmi dokuz sûrenin başında yer alan bu gibi harflere “Hurûf-i mukattaa” veya “Mukatta’ât” Arap alfabesindeki adlarıyla, tek tek ok... Devamı.. başlangıç harfleri, 14 yüzyıl, Allah tarafından korunan bir sır olarak kaldı. Binlerce müslüman ve oryantalist bilgin onların anlamını çözmek için ... Devamı..Elif, Lâm, Mîm.11“Sûrelerin başlarındaki hurûf-ı mukattaa Elif, Lâm, Mîm gibi tek tek yazılan harfler İlâhî bir şifredir. Hâs abdine husûsî kulu Hz. Muhammed Al... Devamı..Elif, Lâm, Mim [²][1] Sûre-i Celîle Medine'de nazil olmuştur, 286 âyettir.[2] Kesik harfler sûrelerin isimleridir. Halkın aczini meydana koymak için sûre başında zikrol... Devamı..Elif, Lâm, Kur’an’da bazı sûrelerin başında görülen bu gibi harflere “Hurûf-ı mukatta’a” veya sadece “mukattaât” denilir. Kesik harfler demektir. Belli bir anl... Devamı..Elif, Lam, Mim.Bu sure, 281. ayet müstesna Medine’de nazil olmuştur ve 286 ayettir. Kur’an’ın en uzun suresidir. Adını, 67–71. ayetlerde Yahudilere kesmeleri emredi... Devamı..Elif, Lâm, Mîm. Ey hidâyet isteyenler, mutlak hakîkate ulaşmayı arzu edenler! İşte buyurun, size hidâyetin kaynağı Kur’an-ı Kerim! Siz insanların dilini ve harflerini kullanan, son derece açık ve anlaşılır bir kitap! Elif, Ba, Lâm, Mîm gibi, sizin pek iyi tanıdığınız ve kullandığınız şu harflere bir bakın; ilâhî kudret, bu sıradan harfleri nasıl da mükemmel bir uyumla yan yana dizerek, olağanüstü güzelliği karşısında insanların ister istemez secdeye kapandığı, bir tek sûresinin dahî benzerini yapmakta beşeriyetin acze düştüğü eşsiz bir kitap ortaya koyduAdını, 67-71. ayetlerde anlatılan, bir ineğin kurban edilişiyle ilgili ilginç ve ibret verici bir kıssadan almıştır. Peygamberin s Medîne’ye hicreti... Devamı..[Elif. Lâm. Mîm.] [*]29 surenin başında bulunan; 14 farklı harften oluşup 14 farkı şekli bulunan; harekelenerek değil, hecelenerek ve kesik kesik okunan bu harflere [mukat... Devamı..Elif, Lâm Mîm,¹1 Hurûf’ül-mukattaa Bazı sûrelerin başındaki bu âyetlere, “Hurûf’ül-mukattaa” denir. Bunlar 29 sûrenin başında bulunur. Bunlardan; الم، المص، طسم، طه... Devamı..Elif-Lâm-Mîm. ¹1 Bazı Kur’an surelerinin başında bulunan ve mukattaât adı verilen harflerin muhtemel anlamları ile ilgili olarak, bu konuya ilişkin çeşitli yaklaşım... Devamı..Elif-Lâm-Mîm![¹¹][11] Bu harfler, Allah Rasûlü’nün vahyi bir tek harfini bile zayi etmeden ilettiğinin lafzî şahididirler. Ünlem, Mukattaât’ın “dikkat çekme” işlevine... Devamı..Elif, Lâm, Mîm. Kur’ân-ı Kerîm’in 29 sûresi huruf-i mukattaa denilen bu münferit harfler ile başlar. Müfessirler, bunların mânasız veya tesadüfî olmadığını vurgular, ... Devamı..Elif lam sûrelerin başlarında bulunan bu harfler, Allah ile Elçisi arasında bir şifredir. Bunların gerçek mânâsını ancak Allah ve Resûlü bilir. Bunlar, ok... Devamı..Allâh'a, latîf ve mecîd oldığım ile kasem iderim. [¹] [²][1] Mûsâ 'aleyhisselâmın Beni İsrâîl'e bir sığır kesmeleri hakkındaki emri sûret-i teblîğini hâvî olmasından dolayı bu sureye "Bakara" denilmişdir. ... Devamı..ELİF! LÂM! MÎM![*][*] Bu harflere "huruf-i mukattaa" yani tek tek okunan harfler denir. Birlikte okunsa "Elif, Lâm, Mîm" yerine "elem" şeklinde okunurlar. Bu gibi harfl... Devamı..Elif lâm mim.11 Bazı sûrelerin başlarında yer alan bu ve benzeri harfler, “mukattaat” veya “huruf-u mukattaa” adıyla anılırlar ve âyetlerin müteşabihat kısmına gi... Devamı..elif, lām mįm ene allāhu 'ālem ya'nį benven Tañrı bilürin. yā “elif” allāh’dur “lām” latįfdur “mįm” mecįd’dür yā “elif” allāh’dur “lām” cebreyil’dür “mįm” muḥammed’ These are abbreviated letters, the Muqatta'at, on which a general discussion will be found in Appendix I at the end of this Surah. The particula... Devamı.. Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Veminhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fî-ddunyâ haseneten vefi-l-âḣirati haseneten vekinâ ażâbe-nnâriÖylesi de vardır ki Rabbimiz der, dünyada da iyilik, güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik, bizi ateşin azabından koru. Onlardan öylesi de vardır ki "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin cehennemin azabından koru" diyerek yalvarmakta ve dengeli davranmaktadır.Ama içlerinden öyleleri de var ki, “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateş azabından koru” diye dua bazıları da “Ey Rabbimiz bize dünyada devlet, iyilik ve güzellik, bol servet, sağlık, emniyet, salih-sâliha eşler ve sâlih evlatlar ver. Âhirette de güzel mükâfatlar ver. Cennetini ver, rızana ulaşma mertebesine erenlerden eyle. Bizi ateşten, Cehennem azabından da koru." Kur’ân-ı Kerim, 22/72; Aziz Kur’an - M. Hamidullah, 2/201. kimi de "Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyiliği ahirette de iyiliği ver ve bizi ateşin azabından koru" öylesi de vardır ki 'Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru' de “Ey Rabbimiz, bize dünyada iyi hal ver ve âhirette merhamet ihsan et; ve bizi cehennem azabından koru” insanlar da “Ey Rabbimiz! Dünyada da bize güzellik ver, ahirette de… Ve en önemlisi bizi ateşten koru!” derler. Bunlar da müminlerdir.Onlardan bir kısmı da, “Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru” bir nicesi Dünyada da, ahrette de Tanrımız! Bizlere iyilik vererek, cehennemden saklıyasın!» demektedirOnların kimi de “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” hem dünya hem de ahiret saadetini istemek en doğru yakarıştır. Bu ayetten anlıyoruz ki insan hem dünya hem de ahireti için çalışmalıdır. Dün... Devamı..Ba’zıları da "Ya rabbi dünyâda ve âhiretde bize hasenât ihsân it ve bizi âteş azâbından masûn it." dirler."Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, ahirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru" diyenler “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de bir kısmı da Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! de, "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi ateşin azabından koru," onlardan "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!" diyenler de rabbena bize dünyada bir güzellik ver Ahırette de bir güzellik ve bizi ateş azabından koru» derKimileri de “Rabb'imiz, bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” de Ey Rabbimiz bize dünyada da iyi hal ver, âhiretde de iyi hal ver ve bizi o ateş cehennem azabından koru» bir kısmı da “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azâbından muhâfaza eyle!” insanlardan “Rabbimiz bize, dünyada ve ahirette güzellikler ver, bizi ateşin azabından koru” diyenlerde de vardır ki Ey çalabımız! Bize bu dünyada iyilik, güzellik, öbür dünyada da iyilik, güzellik ver, bizi ateşin azabından koru» da — Ey Rabbimiz! Bize dünyada da güzel bir nimet, âhirette de güzel bir nimet [¹¹] ver, bizi ateş azabından sakla» der.[11] Dünyadaki güzel nimet; sıhhat, emniyet, düşmana galebe, hayra tevfik, âhirette güzel nimet-i sevap, bazıları, “Rabbimiz bize dünyada da iyilik/güzellik ver, ahirette de iyilik/güzellik ver, bizi ateşin azabından koru!” “Rabbimiz! Bize dünyada güzellik, ahirette de güzellik ver, bizi ateşin azabından koru” diyenler de karşılık, öyle insanlar da var ki“Ey Rabb’imiz! Bize bu dünyada da, âhirette de iyilikler ver ve bizi cehennem azâbından koru!” diye -“Rabbimiz! Bize Dünya’da güzellik ver, Âhiret’te de güzellik ver! Bizi Ateş’in azabından koru!” diyen kimseler de da " Ya Rab! diyorlar, bize dünyada da iyilik ver; ahirette de iyilik ver. Cehennem ateşinden koru bizleri ".İçinizden "Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi ateş azabından koru!" diyenler vardır. Onlardan bir kısmı da “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver; ahirette de iyilik ver! [*]Bizi cehennem azabından koru!” diye dua dua cümlesi hac zamanında hem ahiret hem de dünya için istekte bulunulabileceğinin delilidir. Bu dua ayeti, Arâf 7156. ayetle birlikte okunmalıdı... Devamı..Onlardan öyleleri de vardır ki “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru!” diye dua içlerinde öyleleri de var ki “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru!” diye dua ederlerYine onlardan kimileri de, “Rabbimiz, bize bu dünyada iyilik ve güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver ve bizi ateşin azabından koru!” derler. 7/156, 14/41Fakat öyleleri de var ki, onlar “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik güzellik ver, âhirette de iyilik güzellik ver[³⁹⁸] ve bizi ateşin azabından koru!” diye yakarırlar.[398] Hasene, sıfat olarak kullanıldığında aynı hasen gibi hem fizik hem de metafizik güzelliği ifade eder. Fakat isim olarak kullanıldığında görünen ... Devamı..Ve nâstan öylesi vardır ki, Ya Rabbenâ! Bize dünyada hasene ver, ahirette de hasene ver ve bizi ateş azabından muhafaza buyur,» da, “Ey bizim Yüce Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver, Ve bizi cehennem ateşinden koru! ” derler. [22, 72]Onlardan kimi de "Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver, bizi ateş azabından koru!" nâsdan ba'zıları vardır ki Yâ rabbî bize dünyâda lütuf ve ihsân it ve âhiretde in'âm ve 'inâyetde bulun ve bizi cehennem 'azâbından sakla de şöyle der “Rabbimiz! Bize bu dünyada güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Bizi o ateşin azabından koru!”İnsanlardan-Rabbimiz, bize bu dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru! diyenler bazıları da şöyle der “Rabbimiz, bize dünyada güzellik, âhirette güzellik ver; bizi ateş azabından koru.”Onlardan kimi de şöyle yakarır "Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!"daħı bir nicesi anlardan oldur kim eydür “iy çalabumuz vir bize dünyede eylük; daħı içinde eylük śaķla bizi od 'aźābından.”Daḫı bażı kişiler eydürler İy Çalabumuz vir bize dünyāda ḫayra yitişmek,āḫiretde daḫı ḫayra yitişmek, daḫı ḳurtar bizi cehennem odından, isə “Ey Rəbbimiz, bizə dünyada da, axirətdə də gözəl nemətlər ver, bizi cəhənnəm əzabından qoru!” of them also is he who saith "Our Lord! Give unto us in the world that which is good and in the Hereafter that which is good, and guard us from the doom of Fire."And there are men who say "Our Lord! Give us good in this world and good in the Hereafter, and defend us from the torment of the Fire!"

bakara suresi 201 ayet türkçe yazılışı