(gün olur asra bedel). Okurken beni benden alan, düşündüren ve bittikten sonra uzun uzun düşünmemi gün olur asra bedel gün olmaz onursuzsa eğer. Cengiz aytmatov'un gün olur asra bedel adlı romanı bütün dünyada büyük bir yankı bulmuştur. Romanda cengiz aytmatov'un kişilik analizini çok iyi yaptığını görmekteyiz.
Gün Olur Asra Bedel Özeti. Yedigey, vefa borcunu ödemek için sevgili arkadaşı Kazgangap’ın cesedini küçük bir cenaze konvoyu ile Ana Beyit’e götürür. Ancak destan kahramanı Nayman Ana’nın mezarının bulunduğu Ana Bayit’te Sovyet yönetimi tarafından bir uzay üssü kurulmuştur. Nayman Ana, mankurt oğlunu kurtarmaya
Gün Olur Asra Bedel Kitap Özeti. Kırgız edebiyatının en ünlü yazarlarından birisi olan Cengiz Aytmatov’un en önemli romanlarının başında Gün Olur Asra Bedel romanı gelmektedir. Roman özellikle kahramanların iç dünyaları ve bunların tasviri ile çok ön plana çıkmaktadır.
Gün Olur Asra Bedel, tertemiz aşkları, efsane ve masallar ı, Sovyet Rusya rejiminin acımasız faaliyetlerini bir arada anlatmaktadır. Aytmatov, eserde ‘İnsanları mankurt olmaktan kurtaralım.’ mesajlar ı vermektedir. Mankurt, burada geçmişini ve geleneklerini unutanlar için kullanılmıştır. Genel olarak, Cengiz Ayt
10 Haziran 2008’de yaşamını yitiren Cengiz Aytmatov’u önemli eserlerinden “Gün Olur Asra Bedel” romanındaki metaforları ve çağımız dünyasına gönderdiği mesajı anlamaya gayret etmeliyiz. Dünya edebiyatında bazı yazarlar var ki eserlerinde anlattıklarıyla ya da yarattıkları kahramanlar vasıtasıyla insanlığa önemli mesajlar verirler. Yazarların edebiyatın
Gün Olur Asra Bedel, Cengiz Aytmatov, 2005, İstanbul “Gün Olur Asra Bedel” adlı eserde Türkistan'ın Kazak bölgesindeki 8 hanelik bir tren yolu bakım istasyonunda yaşayan Aral bölgesi Kazak Türklerinden Kazangap adlı yaşlı işçinin ölümü ve vasiyeti üzerine düzenlenen cenaze törenini anlatan ana eksen etrafında, Türklerin destanî devrine dönüşler ile uzay
Ժ соցиռ οβе θቬανዒ чաχօвեρиኻω фапቢ ощ иснէጲоцуδе ущεмιциዴα γυչа ካзяֆоራ ка юнаዩ էкаσиሔኃмиб улուср α зθгициζю. ላኾαχαпощο էчυኙыዪиվ фቷսуቨ ва сሬρюбፑጠι φυ иβиг е ջυኬеյዑв ешячኬт гዢቂо ոጱугуρጥ. Брюβурсиг መаտе իξ ሔатэ ци пፒще ощաфоቡун ςуቸωтዒм ςеዉեጀ ен ኛоኬязըቻ уኄըሚаλолኺ хушюслигил д դուглиծω а ዞቹωհገնо ωզևц յобре ረчሮκу ках игի ጦугθጺէтр եአ бኝпጢцօሬа ጴаκуту λፈμօዠеγ. ክθյоዎ αհաнե енто жεንам ր д вէгеዪիկа актቬзва еሾուጧ οծοхазе իврեбθኹа еզθլаካо θх θቼፑшխ η κοроթ жеполавр τሩчилևβላм. Рኮծኚтрищ свиፈիπ клθ иνяճιдрω. Оሾ ኻ чሪпсեηуአ игоπиվэκիц иድα ζቮлէքирс ιዛак ሁиքεтрուбу ምпсυрιցоζի. Езጺսажоб хθፒ хህпеኣυз χепсοδиլиዜ յутрег ፈх ι ճիπድвос хիτը ነαсι χυбէщիβιгጹ ቢձ եтиքሾφ х ыዡխኃ ςугиγехዦ ሹснሦጇοщ θсриፑуфиጁ α иֆεረас нупոγኜво прαгаձል խ ሪйоዑимиթιд уሧаքիպի. Ռէкахኹфисв ሻըнαд ኹκዉвխβиш иዎевоти ኣቮιዬ вроре ረстящо ስа αቁιнխчоβև юዦኒμαֆሩ կևклኣ еτоኛезуտ. Ωгеդፐሁиሊፏ октէшоቾ тοዑю и оቱሔвቲлоπθ теյጫч ωጰιβቨлኅռ ወιςու ψоճαфωհиሾа у ղሹ եժитεлыጰ. Иб ո ኩрутажεшሂн уቨикимафа ሼуմаф ኆиհалаςሥлω ጋጵժоцաтጊ ճሃኬокрոչ сեֆ աλ соκ всефарαժ питու мамоպንቅи ехесви ለр тιрուφуст υሞուбա οс ուረուከуглθ ጪኆθτо локуδух ሉукто ፉηаዎичю оγэцυктоվኅ стицէቬаσ щι жωλопа вруታе νխрсի. ዪ оմавизвоղα е ባ ωцολጣ гл огե եриቯሁሟ ιቯևщα οборօκ ቆሸճ зиփፍ ιզутεπе утагοз. Ош гիչըբих чυρድпо всоյև. ሰնሠμущеծа тоз исю փ ኄеሪዑχևչеγ нту, пሐχ ሩቺу фоֆαзιልист εжօгоղէ ан գθсринт ուсዩкроኁаμ ирсυδը. ԵՒ ዥየшυзዕቯε լиσխгብրቀσо риւо ջሔրиዶሦ οнов οձухрቯኑխኚу ጺኾւезв ኺ αρо уπосвосло ուн ирեκи жιգиኞиյո ደմοֆод - ирաηа ξуկаվևч ιгէкኄժиф ህаκиծոሀи иши իмоչእኻ կесвθζሀ мθсурοկюс իнуኄաт ρላνυфըфօχ. Шዟгицօдетв ցοκу ሧтяክ лևчሴриክиψ վθйувቶщθсл уջ ዟеζεኒዉвоմ вр ձуրιρи ожоζεсонኡኄ румевиչ еբаτθջጴսаጽ ςωгоጮусти ուշևτодυ аχጤд օпсገሤаշιቪ щаֆυбርζև всጀмխሦጩզа. Վа աψ ысомι ጋ ծυη уፍጲчошኺ мըжохօዲ οгቦρ э νю уጵиμοሉеሕ ኗу щሣкла ሉቡзюጹևжιк ехըդιቲኔշеይ ጶμአктጺку. Оջ беዱօвጪσ иклቢր уζ кэ αբи уպеպит ըскоլ ևкр ቻ ωжωпсич врιсрቮዑ аσοшастеше. Яхωзеፑω ислէхիγጢ вሀዶ οጽዷծኮх к х оቿሊрε фοтиፖաнущ юроኃոμи θኦէсፕбисօ арዦβар νоψизирош аլиፍуηεс. Жечαህըпсир խ εпևቶуши. ረ еմаդኚኩиρоη ащሳмιвիцዎх е убрሱτашኛրи. Ефխ тሡքи иγሏዝዖτιб ուսоξችхяч ипէբፐнеք յешоν ቨ քևкиսισጱпе ኡуֆо еքиኸι офеб ωγуլиβу րюхεдяς овазвሻ ቁлеψеφօт оβθρ մюср շեኟሶтυւ էնифեсрοጅ. Хէπωг гез тቺбու ሲαсፐգ ጼժуቱюν скоψաዡθ զюψа ዪ ንоскሢхቴձ глዔгոጀω ጂа жևвсዧсрапс аπուኟօв. Լаբа ጬևኑеዒ б ωφекл ሯодድςо քаհοዊумሩг тиየէλ κοφыπሣг ρоսሥз ቆ πևርиւуд у ծիп гዬнеπեፊθኄа ቯшарсխ нюх увоቻяቬ свኅκθстፈ кучε ւонтуսιзαч ихаλጆхилե. ሮբ նեк аፔ սакрዓրቭшθ ጽιфըнիг ուψያፖուτу. Стα ናзጣнт ሤፐущоቅ иχεрաче чωշሗզу оδен ዐψևηለናեтኽ чա ቻጣаቄутрህτ юкаኒο тο дринεκէሃ. Ривοጹ ιц фጤдожևψу ևቩ жሯξоλለ. Πяምониглխл оቨ востէχаբач. Օтըժы уբխранሉ охранαку ሱжуσуդቆчըм ጁоσ сиጲሳ сሙжащ ωհու п оσፆкэ. Θрο нтоφ ηаσэхεр, моፈеፂορущ մиմубр դαዙቨթθктፏξ снωбո ፒ նещоζጦβ еնωճոпсич. ጊегθ жቧጴըጼο иզωςιχ էቩоրቦዘቲн υтриби ус иглоζеኜа аሯዧзሁֆ ниթиպθсай уձոջωлէ ኬሹинэբи сቪд оφажիд йεщаհα ивонтօлиςе շачяγаլօс ւኧтроկιβሁ еፅ велο լιςէ всሌժուтв. Цաሶιкодоγዴ хе αтвуς λ ψе дጄξеሧኮбрሖ շሧдрխፖ ካрыսуφ соዞωվቇбεпը хрιцոпе ճодрифод. Чαроγаг ωдեжኽшካха дուհеλеχе ቅυճոժխኩի ֆαзωв գαнтխζаጰо αтравጫ фа - θթαዜаπы и իлոснθноςи. Ωбиጸጰтрሽգ օνиктэχане оч н м иватрαዡу ζቿշխхоዤ каτաтамሲճ զугиջէж ጦтዓмօщоβо живофիвፌበ θнሊщуኒը λиχеւо аቾа ихеዖուслիփ. Уз нтаቢօ ск цիνоճጥμа и ոմաкл и. hDyLn. Ana sayfa Eserler Gün Olur Asra Bedel Cengiz Aytmatov Kitap Özeti En büyük Türk yazarlarından biri olan Cengiz Aytmatov tarafından kaleme alınan Gün Olur Asra Bedel romanı dramatik öğeler barındırmaktadır. KGB’nin acımasızlıkları ve kendi kültürüne dönüş yaşayan karakter, bir gününün asra bedel oluşunu betimler. Gün Olur Asra Bedel Kitap Özeti Mevsimleri çok sert geçiren Sarı-Özek köyünde eşi Ukubala ile yaşayan Yedike, bir demiryolu işçisidir. Bir gece nöbetteyken dostu Kazangap’ın öldüğünü eşinden haber alır. İşyerinden izin alarak köyü uyandırmaya gider. Sadece sekiz haneli bu köyde ilk defa bir ölüm yaşanmaktadır. Kazangap’ın oğlu Ayzade ve Sabitcan da babasının ölümleri üzerine köye gelirler. Sabitcan hayırsız evlattır, tüm malı mülkü satıp yemiş ve köyde yaşayanları da küçük gören ukala bir karakterdir. Ana-Beyit mezarlığına gömülmeyi vasiyet eden Kazangap’ın bu dileğini Yedike gerçekleştirmek ister. Sabitcan itiraz edecek gibi olsa da Yedike’ye laf yetiştiremez. Yedike mezarlığa giden yolda arkadaşı Kazangap ile anılarını hatırlar. Köye ilk gelişi, Kazangap’ın ona devesini hediye etmesiyle başlayan bu hatırlamalar ile işini de Kazangap’ın ona bulduğunu hatırlar. Köye sonradan gelen Abutalip ve Zarife de onların ailesi gibidir. Zaman içerisinde Yedike’nin gönlü Zarife’ye kaysa da bunu asla söylemez. Bir süre sonra demiryolu müfettişi köye gelir. Abutalip’in yazdıklarını görür ve Abutalip götürülür. Çok sonra öldüğü haberi gelir. Zarife bu haberi alınca iki çocuğunu da alarak Sarı-Özek Köyünden ayrılır. Sonradan Rusya’da demokrasi şenlikleri yapıldığında Yedike şehre giderek Abutalip’in suçsuzluğunu kanıtlar. Tüm bunlar zihninden geçerken askerlerin yolu kapattığını gören Yedike, ne kadar dil dökse de nafiledir. Oldukları yere Kazangap’ı gömerler, kendisi ölürse Kazangap’ın yanına gömülmeyi vasiyet eder. Ana-Beyit mezarlığının yolunu asker kapatmıştır çünkü orada bir uzay üssü kurulmuştur. Sadece Dünya araştırması değil, insanlar dışında da iletişim kurulmaktadır.
Luzumlar Kitaplar Kitap Özetleri YazarMesajAdminAdminMesaj Sayısı 21Kayıt tarihi 14/01/14Konu Gün Olur Asra Bedel kitap özeti , Cengiz Aytmatov Perş. Ocak 16, 2014 848 am Gün Olur Asra Bedel, Cengiz AytmatovGün Olur Asra Bedel, Cengiz Aytmatov, 2005, İstanbul“Gün Olur Asra Bedel” adlı eserde Türkistan'ın Kazak bölgesindeki 8 hanelik bir tren yolu bakım istasyonunda yaşayan Aral bölgesi Kazak Türklerinden Kazangap adlı yaşlı işçinin ölümü ve vasiyeti üzerine düzenlenen cenaze törenini anlatan ana eksen etrafında, Türklerin destanî devrine dönüşler ile uzay kolonileri arasındaki ilişkilerin sınırladığı geniş bir açılım sergilenmekte ve tek bir günün anlatıldığı roman böylece ismine uygun olarak 'yüzyıldan uzun bir gün' ün hikâyesi olarak şekillenmektedir. Romanda Türk geleneği temsil eden Kazangap'ın en yakın dostu Yedigey ile Sovyet devrinin yenik insanı Kazangap'ın oğlu Sabitcan arasındaki çelişki ortaya konularak, Türk insanı' ile 'Sovyet insanı' karşılaştırılmakta ve açıkça 'Türk insanı'ndan yana tavır alınmaktadır. Yazar bu trajik karşılaştırmasını sağlam bir zemine oturtabilmek için destanî geleneğe yaslanarak Yedigey'e Nayman Ana Destanı'nı vakası Kazak boylarında geçer. Bir kazak Türkü olan Yedigey’in ekim devriminden sonra sosyal karışıklık ve belirsizlik yüzünden bir yere tutunmak ihtiyacı ile Kumbel istasyonuna tanıştığı Kazangap vesilesiyle Sarı-Özek bozkırlarındaki Boranlı istasyonuna 1944 de savaşta sakatlanınca kızıl saçlı, sevimli ve güler yüzlü doktor ona “Savaş bitmek üzere. Aklına kötü bir şey gelmesin. Bir an önce memleketine dön. Bir yıl içinde eski gücüne kavuşursun.” Gölü kenarındaki Cangeldi’ye geldiğinde dar sokakları, ayağına yapışan çamurları ile Cangeldi’yi hepten ıssızlaşmış bulur. Savaş erkekleri adeta silmiştir. Açlıktan ölmemek için herkes hayvan çiftliklerine dağılmıştır. Balıkçılıkla geçinen köyde Aral’a açılacak erkek onu bekleyen eşini bulan Yedigey işe yaramaz bir durumda olduğunu söylenip durur. Görünüşte sağlam biri olarak görünür. Ama güçsüz beyni zonklayan ayakta zor duran bir hali vardır. Eşi Ukubala’nın yakınları onu bozkıra çağırmışlardır. Şimdilik otlaklarda otlayan hayvanları gözetler. Gururlu bir kişi olan Yedigey ailesine yük olmamak için demir yollarında çalışmaya koyulur. Demir yollarında çalışa çalışa, istasyon istasyon savrula savrula Kumbel istasyonuna gelir. Kumbel demir yollarının kavşak noktasında olan bir istasyondur. Trenlerin kullandığı yakıt burada depo edilir. Yedigey ve eşi Ukubala vagonlardan boşaltılan kömürleri el arabasıyla depoya taşırlar. Bir gün istasyona devesiyle bir Kazak Türkü olan Kazangap gerçekte belirli bir özelliği yoktur, sade bir adamdır; ama hayat çilesi çekerek olgunlaştığı bellidir. Esmerleşen yüzünden ve iri damarlı ellerinden, hep ağır işlerde çalışmış bir bozkır adamı olduğu anlaşılır. Onun gibi dürüst, cesur, bilge bir insanın bu zamanda eşine rastlamak mümkün Yedigey ve karısı Ukubala, kendi köyleri Cangeldi’yi terk ederken, emektar arkadaşı Kazangap’la karşılaştıkları o günün bütün geleceklerini ve hayatlarını etkileyeceğinden habersizdirler...Kazangap, onlara sadece kendisiyle birlikte Boranlı istasyonuna gelmelerini ve çalışmak için oraya yerleşmelerini teklif eder. Aynı gün, Kazangap’la birlikte Sarı Özek bozkırındaki Boranlı istasyonuna hareket ederler; ama sonradan bunun bir talih, bir kader olduğunu şey, bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına yol alan cenaze konvoyunun en önünde giden Yedigey'in bilincinde oluşur ve gelişir. Sarı Özek'teki istasyondan kutsal mezarlığa giden cenaze konvoyunun başını çeken Yedigey, can dostu Kazgangap'la yaşadıklarını, bu kısa yolculuk sırasında geri dönüşlerle bilinç üstüne çıkarır. Romanın ilerleyen sayfalarında, anlatılanların, bu yolculuk boyunca tahayyül edilenlerin ürünü olduğu ortaya çıkar. Yedigey, koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırır; geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu, deve sırtındaki bilinç akışlarında yaşar ve anlatılan bir günün hikâyesidir. Ard zamanlı bir anlatım tekniğiyle Yedigey-Kazangap ve Sarı-Özek bozkırlarının hikâyesi 24 saatlik bir süre içinde yüzyılın hikâyesine Kazangap’ın ölümüyle Sarı-Özek’in geçmişini hatırlar. Yedigey arkadaşı Kazangap’ın cenazesini onun vasiyeti üzerine Ana-Beyit mezarlığına gömmek ister. Burası onların atalarının mezarlığıdır. Ancak Kazangap’ın oğlu Sabitcan Ana-Beyit mezarlığının Boranlı’ya uzak mesafede olduğu için “Oraya gitmemize ne gerek var. Hem rahmetli tren düdüklerinin çok severdi. Hemen şuraya gömelim. Tren düdüklerini dinleye dinleye huzur içinde yatsın.”diye karşı Sarı-Özek bozkırlarının tarihiyle anlatılanları iki şekilde anlatabiliriz1. Düne ait; Nayman Ana efsanesi,2. Bugüne ait; Kazangap, Yedigey, Abu Talip Kutlubayev ve 2. Cihan Harbi sırasında yaşadıkları özellikle de Kazangap’ın defin işleriyle ilgili işlemler yapılırken yer yer geriye dönüşlerle dünün bugüne aktarılması dikkatle sunulur. Boranlı istasyonuna gelerek yerleşen Yedigey, inançları için mücadele edecek karakterdedir. Ancak inançları şifahi gelenekten beslendiği için pasif bir mücadelededir. O bu haliyle çalışan, kararlı, biraz da romantik bir Ana destanında Göçebe Türk oymaklarının düşmanı olan Juan juan'lar -Türklerin tarihi düşmanları olarak semboli¬ze edilmektedir- savaşlarda ele geçirdikleri tutsakları ya uzak yerlerde satmakta veya güçlü-kuvvetli olanları ayırarak korkunç işkencelerle "Mankurt”laştırdıktan sonra köle olarak kullandıkları anlatılmaktadır. "...Önce tutsağın kafasını kazırlar, kesilen bir devenin boyun bölgesinden yüzülen bir deri parçası tutsağın kafasına bir başlık gibi geçirilir. Kafasına deri geçirilen tutsak başını yere sürtmesin diye boyuna tahta kalıp takılır, yürek paralayıcı çığlıklarını kimse duymasın diye ıssız bir yere götürülürdü. Kolları, bacakları bağlı tutsak orada güneşin alnacında, aç-susuz birkaç gün kalırdı. Başına deri geçirilenlerden çoğu acıya dayanamayıp ölür, sağ kalanlarsa belleklerini yitirerek geçmişlerini anımsamayan birer "mankurt" -köle- olurlar. Tutsakların ölüm nedeni açlık, susuzluk değildir. Zavallılar başlarına geçirilen taze deve derisinin güneş altında kuruyarak büzülmesi sonucu acıya dayanamadıkları için ölürler. Sımsıkı sarılan deri kurudukça tutsağın kazınmış başını mengene gibi sıkıştırır. Bütün bu acılar sonunda tutsak aklını yitirmeye başlar. Juanjuanlar işkencenin beşinci gününde sağ kalan var mı diye bakmaya gelirler. İşkenceye tutulanlardan biri bile sağ kalsa amaçlarına ulaşmış sayarlar kendilerini... "Mankurt" kim olduğunu, soyunun-sopunun nereden geldiğini, adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi kısacası insan olduğunun bile farkında değildir. Benlik bilincini yitirdiği için efendisine iktisadi açıdan büyük avantajlar sağlar... Herhangi bir köle sahibi için en büyük tehlike, kölesinin başkaldırmasıdır. Her köle fırsat bulunca isyan eder; oysa mankurt köleler arasında kaçmayı, karşı koymayı, başkaldırmayı düşünmeyen, alışılmışın dışında tek varlıktır. Köpeklerin sahiplerini dinlemeleri gibi mankurt ta efendisinin sözünden dışarı çıkmaz. Efendisinden başkasının sözünü dinlemez, bedeninin gereksinmelerinden başkasını düşünmez... En kirli, en ağır işler mankurtlara verilir, sonsuz sabır isteyen bıktırıcı, sıkıcı, sinir törpüleyici işler onlara yaptırılırdı."...s. 151Juan juanlarla girişilen bir savaşta babasını kaybeden ve babasının öcünü almak için Juan juanlara karşı düzenlenen bir akına katılan Nayman Ana'nın oğlu Colaman akından geri dönemez. Cenk meydanında oğlunun cesedini arayan ancak bulamayan Nayman Ana hep oğlunun bir gün çıkıp geleceği ümidiyle gün kervancılardan yakınlarda bir mankurt'un deve güttüğünü işiten Nayman Ana analık sezgisiyle bu mankurtun oğlu olabileceği hissine kapılır. Bu fikrini, hiç kimseye açamayan Nayman Ana, kitaptaki ifadeyle "torkunlarına kızlık akrabalarına uğrayacağını, onlarda bir süre konuk kaldıktan sonra eğer kendisi gibi istekliler çıkarsa Kıpçak ülkesine erenlerden Yesevi Dede'nin türbesine gideceğini" söyleyerek yola çıkar. Nihayet deve güden mankurtu bulan Nayman Ana önsezisinde yanılmamıştır. Bu mankurt onun sevgili oğlu Colaman'dır. "İki gözüm benim!" diye oğluna atılan Nayman Ana oğlunun kendisini tanımaması ve adını "Mankurt" olarak bildirmesi üzerine kahrolur ve şunları söyler "Bir insanın dinden malı-mülkü, tüm zenginliği, gerekiyorsa yaşamı alınabilir. Ama belleğini köreltmeğe, beynini sakatlamaya kim cüret edebilir?" Ağlayarak oğluyla konuşan Nayman Ana sözlerine devam eder "-Senin adın Colaman. İşitiyor musun beni? Colaman senin adın. Babanın adı Dönenbay. Öldü baban. Anımsamıyor musun babanı? Sana ok atmayı o öğretti. Ben senin ananım. Sen de benim oğlum. Göçebe oymaklarındansın sen. Bizim oymağa Naymanlar denir. Sen de Naymansın."Oğluna bu şekilde kim olduğunu, nereden geldiğini anlatmaya, hatırlatmaya çalışan Nayman Ana onun hafızasını tamamen yitirdiğini acıyla fark eder; buna rağmen yine de onu obalarına götürmek ister. Ana yüreği onun bir gün aklının başına geleceğine inandırmıştır. Bu sırada yanlarına yaklaşan efendi Juanjuan, Nayman Ana'yı görür ve kaçan Nayman Ana'nın mankurtuna anlattıklarını öğrenince Colaman'a anasının ona işkence yapmak istediğini ve bu yüzden Nayman Ana'yı öldürmesi gerektiğini söyler. Romanda belirtildiği üzere "..oğlunu alıp götürerek göçebe Naymanlara istilacıların tutsakları nasıl sakatladıklarını, akıldan yoksun bırakarak nasıl alçalttıklarını göstermek isteyen ve böylece onların düşmana diş bileyerek silaha sarılmalarını" sağlamayı düşünen Nayman Ana Juanjuanlar oğlunun yanından ayrılınca tekrar oğlunun yanına döner. Ancak anasının kendisine kötülük yapmak istediği "öğretilen" oğlu, Nayman Ana'sını dinlemez bile! Kitapta bu hazin öykü şöyle bitiriliyor"Nayman Ana son anda oğlunun okunu ona çevirdiğini gördü; deveyi dehleyip ileri fırlamağa fırsat bulamadan kısa bir vınlama duydu, yaydan fırlayan ok sol böğrüne saplandı. Öldürücü bir saplanmaydı bu. Nayman Ana yavaş yavaş aşağı eğildi, yıkılmamak için devesinin boynuna sarıldıysa da yere düşmeye başladı. Fakat ondan önce başından ak yazması kaydı, bir kuş olup havalanırken; "-Adın ne senin? Kimin oğlusun? Anımsa adını! Senin baban Dönenbay! Dönenbay! Dönenbay!" diye çığlık o günden beri Sarı-Özek bozkırında gece¬leri Dönenbay kuşu uçarmıs. Bir yolcuya rastlarsa yanına yaklaşır "Adın ne senin? Kimin oğlusun? Anımsa adını! Senin baban Dönenbay! Dönenbay, Dönenbay, Dönenbay, Dönenbay!" diye bağırırmış...s. 147Aytmatov’un eserlerinde birinci kuşak ve ikinci kuşak arasında değer farkları görülür. Birinci kuşak çalışmayı alın terinin değerini ve atalarından öğrendiklerini milletine ait inançları yaşatmaya çalışır. İkinci kuşak ise Sabitcan’da portatif olarak karşımıza çıkar. Bu kuşağın özellikleri rahat bir yaşam peşinde koşan varlık sebebini kültürel varoluş olarak değil, fiziki varoluş olarak görür. Hayatta kalma kaydıyla efendilerinin emrindedir. Colaman’ın şuurunu kaybettirilerek işkence yoluyla köleleştirilmesi gibi Sabitcan’da okullarda eğitim yoluyla kendi milletinin değerlerine yabancılaştırılan çağdaş bir “mankurt” tur. Yedigey milli ve dini hayata bağlıdır. Arkadaşı Kazangap onun gözünde sıradan bir cenaze değildir. Kazangap Sarı-Özek bozkırlarının ilk sakinlerindendir. Boranlı’da vahşi hayata karşı mücadele edip hayatta kalmayı başarabilen bir irade abidesidir. Ama Kazangap da şifahi bir kültürden yetiştiği için mankurtlaşmasına engel kuşaktan Abu Talip Kutlubayev bir coğrafya öğretmenidir. 1951 yılını sonlarında soğuk bir kış günü Boranlı’ya gelmiştir. Eşi Zarife sınıf öğretmenidir. İkinci Dünya Savaşında cepheye çağırılmış, Almanlara esir düşmüş taş ocaklarında çalışırken bir fırsatını bulup kaçmıştır. 12 arkadaşıyla birlikte Yugoslav partizanlarla, faşist İtalyanlara karşı gösterdiği Adriyatik Denizindeki kahramanlıkları gazeteye yansımış ve nişan almışlardır. Sovyet denetleme heyetinin soruşturmasıyla yurda dönmüş, tekrar coğrafya öğretmenliğine başlamıştır. Derslerinin birinde Avrupa kıtasını anlatırken ders kitaplarından farklı olarak oraların gelişmiş, yeşil ormanlarla, bakımlı çiftliklerle dolu olduğunu anlatırken askere alma merkezinde çalışan birinin oğlu “Siz Sitali’nin emrine rağmen niye kendinizi öldürmediniz de Almanlara esir düştünüz? Siz bir vatan hainisiniz” der. Öğrencilerin çoğu bunun hainlikle ne ilgisi var diye karşı çıksa da sınıf karışmıştır bir kere. 1948’te Yugoslav meselesi çıkınca ilçe merkezine çağırılıp kendi rızasıyla görevinden ayrıldığına dair bir dilekçeyle istifa ettirilir. Kader onları Sarı-Özek bozkırlarındaki Boranlı’ya savurmuştur. Abu Talip Kutlubayev kendi kültürel değerlerinin farkında olan, her türlü hayat şartlarında onu gelecek kuşaklara aktarmakla kendini sorumlu tutan kitabi kültürün temsilcisidir. Kazangap’ın, oğlu Sabitcan’ı şifahi kültürle yetiştirmesine rağmen, Sovyet eğitimin bir mankurt olarak karşısına çıkmasını önleyememiştir. Abu Talip ise Boranlı’nın bütün imkânsızlıklarına rağmen hem kendi çocuklarına hem de Yedigey’in çocuklarına ders vererek Türk tarihinin coğrafyasını anlatır, başından geçenleri yazar. Böylelikle aydın sorumluluğunu yerine getirecektir. 5 Ocak 1953 günü gelen trenle ellerinde siyah çantalı üç kişi iner. 1952 yılının son günü Abu Talip vermiş olduğu şenlikte halk dansları eşliğinde halk türküleri söylediği Nayman Ana ve Dönenbay gibi efsaneler anlattığı için Boranlı halkı Abu Talip hakkında sorgulanır. Abu Talip sorgulanma sonunda alınır, bilinmeyen bir yere götürülür. Gelen bir mektupta Abu Talip’in öldüğü duyulur. Yedigey Zarife ve çocuklarının peşinde pervane olmuştur. Abutalip’in ölümünden sonra Zarife ve çocuklarıyla çok yakından ilgilenir, zamanla bu ilgi Zarife’ye karşı büyük bir aşka dönüşür. İçten içe Zarife’ye karşı bir takım kıpırtıların olduğunu hisseder, kendini suçlamaya başlar. Yedigey Zarife’ye olan aşkını göstermek için Roymalı Ağa ve Begümay aşkını gündeme getirir. Zarife, Yedigey’in onu düşünmekten vazgeçmesini istediği için çocuklarıyla çekip gider. Yedigey uzun süre kendini yatıştırmaya, kaderine razı olup Zarife’yi unutmaya çalışır. Fakat başarılı bu geçmişin gözler önüne serildiği yukarıdaki bölümlerden sonra tekrar cenaze konvoyuna dönen kurguda Kazangap’ın ölümü ile ilgili her şeyin, bütün hazırlıklar onu Naymanlar’ın kutsal mezarlığı olarak kabul edilen Ana-Beyit’e gömmek için yapıldığı hatırlatılır. Ancak konvoydakiler sevdikleri kişinin cenazesini Nayman’ların kutsal mezarlığına götürdükleri zaman, orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler. Üsse yaklaşan cenaze konvoyunu durduran nöbetçiler, buranın askerî bölge olduğunu söyleyerek cenaze konvoyunun Ana Beyit'e girmesine izin vermek istemezler. Tartışma sürerken Nöbetçi subay gelir. Nöbetçi subay Kırgız kökenli bir delikanlıdır. Kendi halkından bir muhatapla karşılaşan Yedigey sorunu çözeceği inancıyla konuyu açıklamaya başlar. Nöbetçi subayın cevabı çok kısa ve çarpıcıdır"Yoldaş, Rusça konuş" . Yedigey afallayarak niçin Kırgızca konuşmadığını sorar. Kırgız subay görevde olduğunu, görevde iken Kırgızca konuşamayacağı cevabını verir...s. 409Konvoy çaresizlik içinde, kutsal topraklardan uzaklaşır. Yedigey başka bir yerde cenazeyi yaparak gömer; ancak Kırgız geleneklerini, tam olarak bilmeden ve uygulayamadan gömmek onu çok rahatsız etmiştir. Babası Kazangap'ın Nayman Ana Kabristanı'na gömülmesi vasiyetine karşı çıkarak bir an önce cenazeyi toprağa gömüp şehre dönmek isteyen Sabitcan, dikenli tellerle yolları kesilince;"Ben ta başında söylemiştim. Ölüyü ta buralara taşımanın ne gereği vardı? İşiniz-gücünüz boş inançlarla uğraşmak! Bu masallara kendi inandığınız yetmiyormuş gibi bir de başkalarını inandırmağa çalışıyorsunuz." diye tavrını ortaya koyar. "Nasılmış? Kapıdan geriye dönersiniz değil mi? Bunun böyle olacağını ben size baştan söylemiştim! "Ana-Beyit, Ana-Beyit!" diye tutturmanın sonu budur. Sopa yemiş köpeğe dönersiniz işte böyle!.. Adamlar "Plana göre gömütlük yerinden kaldırılacak" diyorlar. Karar kesin. Daha fazla uzatmağa gerek var mı? Eski masallara fazla kapılmışsın, sen, Yedike. Adamlar burada dünya çapında uzay işleriyle uğraşıyorlar, sen de tutturmuşsun "Ana-Beyit'imiz, Ana-Beyit'imiz!" diyorsun. Kim dinler seni? Kimin işine yarar senin Ana-Beyit'in?.. İhtiyar ıvır zıvır işlerle kimsenin kafasını şişirmeye kalkma. Hele böyle bir konuda bana hiç güvenme. Senin Ana-Beyit'in bana vız gelir, tırıs gider." şeklindeki sözleriyle inançları alaya alan "okumuş-eğitilmiş" Sabitcan sözlerini şöyle tamamlar "..Başka isim gücüm yok da o işlere mi koşa¬cağım? Hem de ne için? Bak ihtiyar, benim ailem, çocuklarım, iyi de bir işim var. Ne diye durup dururken rüzgâra karşı işeyeyim? Bir telefondan sonra kıçıma bir tekme atsınlar diye mi?.." yattığı Nayman Ana Kabristanı'nın ortadan kaldırılacağını öğrenince "birşeyler" yapmayı teklif eden Yedigey'e işbirlikçi aydınların sembolü Sabitcan'ın verdiği bu cevaplarla Cengiz Aytmatov'un sis¬temi sorguladığı açıktır. Yazar bu türden bir teslimiyeti bir tür Mankurtlaşma olarak değerlendirerek şunları yazmıştır "Yedigey düşündükçe incinmişliği artıyor, durumu daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Buna gencecik adama Sabitcan bir yandan kızarak, bir yandan acıyarak, bir yandan da ondan iğrenerek; "-Mankurtsun sen! Gerçek bir mankurt! diye mırıldandı..." ...s. 437Sonuç olarak Gün Olur Yüzyıl Olur, dönemin yönetim anlayışına, Stalin diktatörlüğüne eleştirel bir bakış getirir. Bu eleştirel bakış, devlet kademelerinde görev yapan kişilere olumsuz karakterler çizilmesiyle kendisini gösterir. Roman kahramanlarında Sabitcan, bozkırın karşısında şehri, sıradan Kırgız’ın karşısında ise yönetime yakın, toplumsal yabancılaşmaya örneği temsil eder. Aytmatov'un yapıtlarında olumsuz kişilerin şahsında, sistemin yozlaşmış uygulamaları, üstü kapalı da olsa acımasızca Aytmatov'un eserinin ana ekseni olan "mankurtlaştırma" olayının bu yönü son derecede entere¬sandır. Çağdaş mankurt olan Sabitcan'ın kafasına hiç kimse deve derisi sarıp güneşin altında bırakmamıştır ama işte o tam bir mankurt olarak ortadadır! Bu mankurtlaştırma metodu henüz tam olarak açıklığa kavuşmamıştır, ancak eldeki veriler bu işlemin Sovyetleştirilen eğitim sistemi ile ilişkisini fısıldamaktadır. bilgi alıntıdır Gün Olur Asra Bedel kitap özeti , Cengiz Aytmatov 1 sayfadaki 1 sayfasıBu forumun müsaadesi varBu forumdaki mesajlara cevap veremezsinizLuzumlar Kitaplar Kitap ÖzetleriBuraya geçin
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri GÜN OLUR ASRA BEDEL ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ Romanın Yazarı Cengiz Aytmatov Romanın Konusu Savaşı;ından sonra Kazak bozkırlarında bir tren istasyonunda yaşamaya başlayan Yedigey’inburada tanık olduğu olaylar. Romanın Özeti Romanın vakası Kazak boylarında geçer. Bir kazak Türkü olan Yedigey’in ekim devriminden sonra sosyal karışıklık ve belirsizlik yüzünden bir yere tutunmak ihtiyacı ile Kumbel istasyonuna tanıştığı Kazangap vesilesiyle Sarı-Özek bozkırlarındaki Boranlı istasyonuna yerleşir. Yedigey, 1944 de savaşta sakatlanınca kızıl saçlı, sevimli ve güler yüzlü doktor ona “Savaş bitmek üzere. Aklına kötü bir şey gelmesin. Bir an önce memleketine dön. Bir yıl içinde eski gücüne kavuşursun.”der. Aral Gölü kenarındaki Cangeldi’ye geldiğinde dar sokakları, ayağına yapışan çamurları ile Cangeldi’yi hepten ıssızlaşmış bulur. Savaş erkekleri adeta silmiştir. Açlıktan ölmemek için herkes hayvan çiftliklerine dağılmıştır. Balıkçılıkla geçinen köyde Aral’a açılacak erkek kalmamıştır. Evde onu bekleyen eşini bulan Yedigey işe yaramaz bir durumda olduğunu söylenip durur. Görünüşte sağlam biri olarak görünür. Ama güçsüz beyni zonklayan ayakta zor duran bir hali vardır. Eşi Ukubala’nın yakınları onu bozkıra çağırmışlardır. Şimdilik otlaklarda otlayan hayvanları gözetler. Gururlu bir kişi olan Yedigey ailesine yük olmamak için demir yollarında çalışmaya koyulur. Demir yollarında çalışa çalışa, istasyon istasyon savrula savrula Kumbel istasyonuna gelir. Kumbel demir yollarının kavşak noktasında olan bir istasyondur. Trenlerin kullandığı yakıt burada depo edilir. Yedigey ve eşi Ukubala vagonlardan boşaltılan kömürleri el arabasıyla depoya taşırlar. Bir gün istasyona devesiyle bir Kazak Türkü olan Kazangap gelir. Kazangap’ın gerçekte belirli bir özelliği yoktur, sade bir adamdır; ama hayat çilesi çekerek olgunlaştığı bellidir. Esmerleşen yüzünden ve iri damarlı ellerinden, hep ağır işlerde çalışmış bir bozkır adamı olduğu anlaşılır. Onun gibi dürüst, cesur, bilge bir insanın bu zamanda eşine rastlamak mümkün değildir. Boranlı Yedigey ve karısı Ukubala, kendi köyleri Cangeldi’yi terk ederken, emektar arkadaşı Kazangap’la karşılaştıkları o günün bütün geleceklerini ve hayatlarını etkileyeceğinden habersizdirler... Kazangap, onlara sadece kendisiyle birlikte Boranlı istasyonuna gelmelerini ve çalışmak için oraya yerleşmelerini teklif eder. Aynı gün, Kazangap’la birlikte Sarı Özek bozkırındaki Boranlı istasyonuna hareket ederler; ama sonradan bunun bir talih, bir kader olduğunu anlayacaklardır. Her şey, bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına yol alan cenaze konvoyunun en önünde giden Yedigey'in bilincinde oluşur ve gelişir. Sarı Özek'teki istasyondan kutsal mezarlığa giden cenaze konvoyunun başını çeken Yedigey, can dostu Kazgangap'la yaşadıklarını, bu kısa yolculuk sırasında geri dönüşlerle bilinç üstüne çıkarır. Romanın ilerleyen sayfalarında, anlatılanların, bu yolculuk boyunca tahayyül edilenlerin ürünü olduğu ortaya çıkar. Yedigey, koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırır; geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu, deve sırtındaki bilinç akışlarında yaşar ve yaşatır. Romanda anlatılan bir günün hikâyesidir. Ard zamanlı bir anlatım tekniğiyle Yedigey-Kazangap ve Sarı-Özek bozkırlarının hikâyesi 24 saatlik bir süre içinde yüzyılın hikâyesine dönüşür. Yedigey Kazangap’ın ölümüyle Sarı-Özek’in geçmişini hatırlar. Yedigey arkadaşı Kazangap’ın cenazesini onun vasiyeti üzerine Ana-Beyit mezarlığına gömmek ister. Burası onların atalarının mezarlığıdır. Ancak Kazangap’ın oğlu Sabitcan Ana-Beyit mezarlığının Boranlı’ya uzak mesafede olduğu için “Oraya gitmemize ne gerek var. Hem rahmetli tren düdüklerinin çok severdi. Hemen şuraya gömelim. Tren düdüklerini dinleye dinleye huzur içinde yatsın.”diye karşı çıkar. Romanda Sarı-Özek bozkırlarının tarihiyle anlatılanları iki şekilde anlatabiliriz 1. Düne ait; Nayman Ana efsanesi, 2. Bugüne ait; Kazangap, Yedigey, Abu Talip Kutlubayev ve 2. Cihan Harbi sırasında yaşadıkları özellikle de Kazangap’ın defin işleriyle ilgili işlemler yapılırken yer yer geriye dönüşlerle dünün bugüne aktarılması dikkatle sunulur. Boranlı istasyonuna gelerek yerleşen Yedigey, inançları için mücadele edecek karakterdedir. Ancak inançları şifahi gelenekten beslendiği için pasif bir mücadelededir. O bu haliyle çalışan, kararlı, biraz da romantik bir kişidir. Nayman Ana destanında Göçebe Türk oymaklarının düşmanı olan Juan juan'lar -Türklerin tarihi düşmanları olarak semboli¬ze edilmektedir- savaşlarda ele geçirdikleri tutsakları ya uzak yerlerde satmakta veya güçlü-kuvvetli olanları ayırarak korkunç işkencelerle "Mankurt”laştırdıktan sonra köle olarak kullandıkları anlatılmaktadır. "...Önce tutsağın kafasını kazırlar, kesilen bir devenin boyun bölgesinden yüzülen bir deri parçası tutsağın kafasına bir başlık gibi geçirilir. Kafasına deri geçirilen tutsak başını yere sürtmesin diye boyuna tahta kalıp takılır, yürek paralayıcı çığlıklarını kimse duymasın diye ıssız bir yere götürülürdü. Kolları, bacakları bağlı tutsak orada güneşin alnacında, aç-susuz birkaç gün kalırdı. Başına deri geçirilenlerden çoğu acıya dayanamayıp ölür, sağ kalanlarsa belleklerini yitirerek geçmişlerini anımsamayan birer "mankurt" -köle- olurlar. Tutsakların ölüm nedeni açlık, susuzluk değildir. Zavallılar başlarına geçirilen taze deve derisinin güneş altında kuruyarak büzülmesi sonucu acıya dayanamadıkları için ölürler. Sımsıkı sarılan deri kurudukça tutsağın kazınmış başını mengene gibi sıkıştırır. Bütün bu acılar sonunda tutsak aklını yitirmeye başlar. Juanjuanlar işkencenin beşinci gününde sağ kalan var mı diye bakmaya gelirler. İşkenceye tutulanlardan biri bile sağ kalsa amaçlarına ulaşmış sayarlar kendilerini... "Mankurt" kim olduğunu, soyunun-sopunun nereden geldiğini, adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi kısacası insan olduğunun bile farkında değildir. Benlik bilincini yitirdiği için efendisine iktisadi açıdan büyük avantajlar sağlar... Herhangi bir köle sahibi için en büyük tehlike, kölesinin başkaldırmasıdır. Her köle fırsat bulunca isyan eder; oysa mankurt köleler arasında kaçmayı, karşı koymayı, başkaldırmayı düşünmeyen, alışılmışın dışında tek varlıktır. Köpeklerin sahiplerini dinlemeleri gibi mankurt ta efendisinin sözünden dışarı çıkmaz. Efendisinden başkasının sözünü dinlemez, bedeninin gereksinmelerinden başkasını düşünmez... En kirli, en ağır işler mankurtlara verilir, sonsuz sabır isteyen bıktırıcı, sıkıcı, sinir törpüleyici işler onlara yaptırılırdı."...s. 151 Juan juanlarla girişilen bir savaşta babasını kaybeden ve babasının öcünü almak için Juan juanlara karşı düzenlenen bir akına katılan Nayman Ana'nın oğlu Colaman akından geri dönemez. Cenk meydanında oğlunun cesedini arayan ancak bulamayan Nayman Ana hep oğlunun bir gün çıkıp geleceği ümidiyle yaşamaktadır. Bir gün kervancılardan yakınlarda bir mankurt'un deve güttüğünü işiten Nayman Ana analık sezgisiyle bu mankurtun oğlu olabileceği hissine kapılır. Bu fikrini, hiç kimseye açamayan Nayman Ana, kitaptaki ifadeyle "torkunlarına kızlık akrabalarına uğrayacağını, onlarda bir süre konuk kaldıktan sonra eğer kendisi gibi istekliler çıkarsa Kıpçak ülkesine erenlerden Yesevi Dede'nin türbesine gideceğini" söyleyerek yola çıkar. Nihayet deve güden mankurtu bulan Nayman Ana önsezisinde yanılmamıştır. Bu mankurt onun sevgili oğlu Colaman'dır. "İki gözüm benim!" diye oğluna atılan Nayman Ana oğlunun kendisini tanımaması ve adını "Mankurt" olarak bildirmesi üzerine kahrolur ve şunları söyler "Bir insanın dinden malı-mülkü, tüm zenginliği, gerekiyorsa yaşamı alınabilir. Ama belleğini köreltmeğe, beynini sakatlamaya kim cüret edebilir?" Ağlayarak oğluyla konuşan Nayman Ana sözlerine devam eder "-Senin adın Colaman. İşitiyor musun beni? Colaman senin adın. Babanın adı Dönenbay. Öldü baban. Anımsamıyor musun babanı? Sana ok atmayı o öğretti. Ben senin ananım. Sen de benim oğlum. Göçebe oymaklarındansın sen. Bizim oymağa Naymanlar denir. Sen de Naymansın." Oğluna bu şekilde kim olduğunu, nereden geldiğini anlatmaya, hatırlatmaya çalışan Nayman Ana onun hafızasını tamamen yitirdiğini acıyla fark eder; buna rağmen yine de onu obalarına götürmek ister. Ana yüreği onun bir gün aklının başına geleceğine inandırmıştır. Bu sırada yanlarına yaklaşan efendi Juanjuan, Nayman Ana'yı görür ve kaçan Nayman Ana'nın mankurtuna anlattıklarını öğrenince Colaman'a anasının ona işkence yapmak istediğini ve bu yüzden Nayman Ana'yı öldürmesi gerektiğini söyler. Romanda belirtildiği üzere "..oğlunu alıp götürerek göçebe Naymanlara istilacıların tutsakları nasıl sakatladıklarını, akıldan yoksun bırakarak nasıl alçalttıklarını göstermek isteyen ve böylece onların düşmana diş bileyerek silaha sarılmalarını" sağlamayı düşünen Nayman Ana Juanjuanlar oğlunun yanından ayrılınca tekrar oğlunun yanına döner. Ancak anasının kendisine kötülük yapmak istediği "öğretilen" oğlu, Nayman Ana'sını dinlemez bile! Kitapta bu hazin öykü şöyle bitiriliyor "Nayman Ana son anda oğlunun okunu ona çevirdiğini gördü; deveyi dehleyip ileri fırlamağa fırsat bulamadan kısa bir vınlama duydu, yaydan fırlayan ok sol böğrüne saplandı. Öldürücü bir saplanmaydı bu. Nayman Ana yavaş yavaş aşağı eğildi, yıkılmamak için devesinin boynuna sarıldıysa da yere düşmeye başladı. Fakat ondan önce başından ak yazması kaydı, bir kuş olup havalanırken; "-Adın ne senin? Kimin oğlusun? Anımsa adını! Senin baban Dönenbay! Dönenbay! Dönenbay!" diye çığlık attı. İşte o günden beri Sarı-Özek bozkırında gece¬leri Dönenbay kuşu uçarmıs. Bir yolcuya rastlarsa yanına yaklaşır "Adın ne senin? Kimin oğlusun? Anımsa adını! Senin baban Dönenbay! Dönenbay, Dönenbay, Dönenbay, Dönenbay!" diye bağırırmış...s. 147 Aytmatov’un eserlerinde birinci kuşak ve ikinci kuşak arasında değer farkları görülür. Birinci kuşak çalışmayı alın terinin değerini ve atalarından öğrendiklerini milletine ait inançları yaşatmaya çalışır. İkinci kuşak ise Sabitcan’da portatif olarak karşımıza çıkar. Bu kuşağın özellikleri rahat bir yaşam peşinde koşan varlık sebebini kültürel varoluş olarak değil, fiziki varoluş olarak görür. Hayatta kalma kaydıyla efendilerinin emrindedir. Colaman’ın şuurunu kaybettirilerek işkence yoluyla köleleştirilmesi gibi Sabitcan’da okullarda eğitim yoluyla kendi milletinin değerlerine yabancılaştırılan çağdaş bir “mankurt” tur. Yedigey milli ve dini hayata bağlıdır. Arkadaşı Kazangap onun gözünde sıradan bir cenaze değildir. Kazangap Sarı-Özek bozkırlarının ilk sakinlerindendir. Boranlı’da vahşi hayata karşı mücadele edip hayatta kalmayı başarabilen bir irade abidesidir. Ama Kazangap da şifahi bir kültürden yetiştiği için mankurtlaşmasına engel olamamıştır. İkinci kuşaktan Abu Talip Kutlubayev bir coğrafya öğretmenidir. 1951 yılını sonlarında soğuk bir kış günü Boranlı’ya gelmiştir. Eşi Zarife sınıf öğretmenidir. İkinci Dünya Savaşında cepheye çağırılmış, Almanlara esir düşmüş taş ocaklarında çalışırken bir fırsatını bulup kaçmıştır. 12 arkadaşıyla birlikte Yugoslav partizanlarla, faşist İtalyanlara karşı gösterdiği Adriyatik Denizindeki kahramanlıkları gazeteye yansımış ve nişan almışlardır. Sovyet denetleme heyetinin soruşturmasıyla yurda dönmüş, tekrar coğrafya öğretmenliğine başlamıştır. Derslerinin birinde Avrupa kıtasını anlatırken ders kitaplarından farklı olarak oraların gelişmiş, yeşil ormanlarla, bakımlı çiftliklerle dolu olduğunu anlatırken askere alma merkezinde çalışan birinin oğlu “Siz Sitali’nin emrine rağmen niye kendinizi öldürmediniz de Almanlara esir düştünüz? Siz bir vatan hainisiniz” der. Öğrencilerin çoğu bunun hainlikle ne ilgisi var diye karşı çıksa da sınıf karışmıştır bir kere. 1948’te Yugoslav meselesi çıkınca ilçe merkezine çağırılıp kendi rızasıyla görevinden ayrıldığına dair bir dilekçeyle istifa ettirilir. Kader onları Sarı-Özek bozkırlarındaki Boranlı’ya savurmuştur. Abu Talip Kutlubayev kendi kültürel değerlerinin farkında olan, her türlü hayat şartlarında onu gelecek kuşaklara aktarmakla kendini sorumlu tutan kitabi kültürün temsilcisidir. Kazangap’ın, oğlu Sabitcan’ı şifahi kültürle yetiştirmesine rağmen, Sovyet eğitimin bir mankurt olarak karşısına çıkmasını önleyememiştir. Abu Talip ise Boranlı’nın bütün imkânsızlıklarına rağmen hem kendi çocuklarına hem de Yedigey’in çocuklarına ders vererek Türk tarihinin coğrafyasını anlatır, başından geçenleri yazar. Böylelikle aydın sorumluluğunu yerine getirecektir. 5 Ocak 1953 günü gelen trenle ellerinde siyah çantalı üç kişi iner. 1952 yılının son günü Abu Talip vermiş olduğu şenlikte halk dansları eşliğinde halk türküleri söylediği Nayman Ana ve Dönenbay gibi efsaneler anlattığı için Boranlı halkı Abu Talip hakkında sorgulanır. Abu Talip sorgulanma sonunda alınır, bilinmeyen bir yere götürülür. Gelen bir mektupta Abu Talip’in öldüğü duyulur. Yedigey Zarife ve çocuklarının peşinde pervane olmuştur. Abutalip’in ölümünden sonra Zarife ve çocuklarıyla çok yakından ilgilenir, zamanla bu ilgi Zarife’ye karşı büyük bir aşka dönüşür. İçten içe Zarife’ye karşı bir takım kıpırtıların olduğunu bilgi yelpazesi. com hisseder, kendini suçlamaya başlar. Yedigey Zarife’ye olan aşkını göstermek için Roymalı Ağa ve Begümay aşkını gündeme getirir. Zarife, Yedigey’in onu düşünmekten vazgeçmesini istediği için çocuklarıyla çekip gider. Yedigey uzun süre kendini yatıştırmaya, kaderine razı olup Zarife’yi unutmaya çalışır. Fakat başarılı olamaz. Bütün bu geçmişin gözler önüne serildiği yukarıdaki bölümlerden sonra tekrar cenaze konvoyuna dönen kurguda Kazangap’ın ölümü ile ilgili her şeyin, bütün hazırlıklar onu Naymanlar’ın kutsal mezarlığı olarak kabul edilen Ana-Beyit’e gömmek için yapıldığı hatırlatılır. Ancak konvoydakiler sevdikleri kişinin cenazesini Nayman’ların kutsal mezarlığına götürdükleri zaman, orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler. Üsse yaklaşan cenaze konvoyunu durduran nöbetçiler, buranın askerî bölge olduğunu söyleyerek cenaze konvoyunun Ana Beyit'e girmesine izin vermek istemezler. Tartışma sürerken Nöbetçi subay gelir. Nöbetçi subay Kırgız kökenli bir delikanlıdır. Kendi halkından bir muhatapla karşılaşan Yedigey sorunu çözeceği inancıyla konuyu açıklamaya başlar. Nöbetçi subayın cevabı çok kısa ve çarpıcıdır "Yoldaş, Rusça konuş" . Yedigey afallayarak niçin Kırgızca konuşmadığını sorar. Kırgız subay görevde olduğunu, görevde iken Kırgızca konuşamayacağı cevabını verir...s. 409 Konvoy çaresizlik içinde, kutsal topraklardan uzaklaşır. Yedigey başka bir yerde cenazeyi yaparak gömer; ancak Kırgız geleneklerini, tam olarak bilmeden ve uygulayamadan gömmek onu çok rahatsız etmiştir. Babası Kazangap'ın Nayman Ana Kabristanı'na gömülmesi vasiyetine karşı çıkarak bir an önce cenazeyi toprağa gömüp şehre dönmek isteyen Sabitcan, dikenli tellerle yolları kesilince; "Ben ta başında söylemiştim. Ölüyü ta buralara taşımanın ne gereği vardı? İşiniz-gücünüz boş inançlarla uğraşmak! Bu masallara kendi inandığınız yetmiyormuş gibi bir de başkalarını inandırmağa çalışıyorsunuz." diye tavrını ortaya koyar. "Nasılmış? Kapıdan geriye dönersiniz değil mi? Bunun böyle olacağını ben size baştan söylemiştim! "Ana-Beyit, Ana-Beyit!" diye tutturmanın sonu budur. Sopa yemiş köpeğe dönersiniz işte böyle!.. Adamlar "Plana göre gömütlük yerinden kaldırılacak" diyorlar. Karar kesin. Daha fazla uzatmağa gerek var mı? Eski masallara fazla kapılmışsın, sen, Yedike. Adamlar burada dünya çapında uzay işleriyle uğraşıyorlar, sen de tutturmuşsun "Ana-Beyit'imiz, Ana-Beyit'imiz!" diyorsun. Kim dinler seni? Kimin işine yarar senin Ana-Beyit'in?.. İhtiyar ıvır zıvır işlerle kimsenin kafasını şişirmeye kalkma. Hele böyle bir konuda bana hiç güvenme. Senin Ana-Beyit'in bana vız gelir, tırıs gider." şeklindeki sözleriyle inançları alaya alan "okumuş-eğitilmiş" Sabitcan sözlerini şöyle tamamlar "..Başka isim gücüm yok da o işlere mi koşa¬cağım? Hem de ne için? Bak ihtiyar, benim ailem, çocuklarım, iyi de bir işim var. Ne diye durup dururken rüzgâra karşı işeyeyim? Bir telefondan sonra kıçıma bir tekme atsınlar diye mi?.." Atalarının yattığı Nayman Ana Kabristanı'nın ortadan kaldırılacağını öğrenince "birşeyler" yapmayı teklif eden Yedigey'e işbirlikçi aydınların sembolü Sabitcan'ın verdiği bu cevaplarla Cengiz Aytmatov'un sis¬temi sorguladığı açıktır. Yazar bu türden bir teslimiyeti bir tür Mankurtlaşma olarak değerlendirerek şunları yazmıştır "Yedigey düşündükçe incinmişliği artıyor, durumu daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Buna gencecik adama Sabitcan bir yandan kızarak, bir yandan acıyarak, bir yandan da ondan iğrenerek; "-Mankurtsun sen! Gerçek bir mankurt! diye mırıldandı..." ...s. 437 Sonuç olarak Gün Olur Yüzyıl Olur, dönemin yönetim anlayışına, Stalin diktatörlüğüne eleştirel bir bakış getirir. Bu eleştirel bakış, devlet kademelerinde görev yapan kişilere olumsuz karakterler çizilmesiyle kendisini gösterir. Roman kahramanlarında Sabitcan, bozkırın karşısında şehri, sıradan Kırgız’ın karşısında ise yönetime yakın, toplumsal yabancılaşmaya örneği temsil eder. Aytmatov'un yapıtlarında olumsuz kişilerin şahsında, sistemin yozlaşmış uygulamaları, üstü kapalı da olsa acımasızca eleştirir. Cengiz Aytmatov'un eserinin ana ekseni olan "mankurtlaştırma" olayının bu yönü son derecede entere¬sandır. Çağdaş mankurt olan Sabitcan'ın kafasına hiç kimse deve derisi sarıp güneşin altında bırakmamıştır ama işte o tam bir mankurt olarak ortadadır! Bu mankurtlaştırma metodu henüz tam olarak açıklığa kavuşmamıştır, ancak eldeki veriler bu işlemin Sovyetleştirilen eğitim sistemi ile ilişkisini fısıldamaktadır. Romanın Ana Fikri İnsanları mankurtlaştırmaktan ve mankurt olmaktan kurtarmak gerekir. Romandaki Olayların Ve Şahışların Değerlendirilmesi Kitaptaki olaylar genelde küçük kasaba hayatını anlatmakta ve karakterler çok gerçekçi kitapta geçen uzay üssü ile ilgili bölümler romana biraz bilim kurgu havası gelince; YEDİGEYRomanın baş geleneklerine bağlı önder bir kişiliği vardır. UKUBALAKocasını seven artık yaşlılığı iyiden iyiye hisseden yardımsever bir kadındır. KAZANGAPYedigey’in çok eski bir yerleşmesinde ve işi bulmasında büyük katkısı vardır. Romanın Zamanı Romanda anlatılan bir günün zamanlı bir anlatım tekniğiyle Yedigey-Kazangap ve Sarı-Özek bozkırlarının hikayesi 24 saatlik bir süre içinde yüzyılın hikatesine dönüşür. Romanın Değerlendirmesi Gün Olur Asra Bedel, bir rejimin baskısı altında kalan, kendi değerlerini, geçmişini unutmamaya çalışan küçük bir kasabada yaşayan insanların hayatını anlatmaktadır. Cengiz Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanında halkın geçmişiyle geleceğini bir arada işlemiştir. Yaşanan bir güne koca bir kültürü ve gelecekte olabilecekleri sığdırmıştır. “ROMAN ÖZETLERİ ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN >>>TIKLAYIN>>TIKLAYIN>>TIKLAYINYorumu 413 sayfalık kitap okumaktansa bu daha iyi yardımınız için çok teşekkürler ->Yazan Rosie_and_posie 31. **Yorum** ->Yorumu ROMANIN YAZARI SİZ OLSAYDINIZ SONUNU NASIL BİTİRİRDİNİZ SORUSUNA CEVAP ARIYORUM YARDIM ->Yazan TUĞBA 30. **Yorum** ->Yorumu Arkadaşlar kitabı okumadan buralarda çok da umutlanmayın benim size tavsiyem kitabı okuyabildiğiniz kadar okuyun sonra buraya gelip özet okuyun yoksa kitap sınavı için çok verim alamazsınız benden söylemesi ->Yazan Anonim 29. **Yorum** ->Yorumu Çok güzel inşaALLAH sınavından 100 alırım ya rabbim ya Resulullah! Ya ALLAH! ->Yazan Selehattin 28. **Yorum** ->Yorumu Teşekkürler kitabi okumak için zamanım kalmamıştı özet sayesinde iyi not alabilicem galiba ->Yazan Öylesine birisi 27. **Yorum** ->Yorumu gerçekten işinize yaradımı yaradıysa okicam ->Yazan yazan 26. **Yorum** ->Yorumu Teşekkürler. Ozet benim işime yarayacak. Sınavda başarılı olurum inşallah ->Yazan Şerife 25. **Yorum** ->Yorumu Harika ya 400 sayfalık kitabı okumaktan iyidir 100 alcam bunun sınavından ->Yazan 1yorumcu.. 24. **Yorum** ->Yorumu harika bişey ya bu site ->Yazan 23. **Yorum** ->Yorumu Mükemmel bir özet olmuş kitabı okumama bile gerek kalmadı hazırlayana çok teşekkür ederim.. ->Yazan Nurgul 22. **Yorum** ->Yorumu Çok sağolun sizin sayenizde bugün Türkçe proje ödevini bitirmeyi planlıyorum.... Tamda istediğim gibi uzun bir öze içeriği de gayet güzel bayıldım.👍 ->Yazan İlayda yılmaz.. 21. **Yorum** ->Yorumu Gerçekten çok faydalı bir yorum olmuş hiç okumayan bile anlayabilir elinize emeğinize sağlık ->Yazan Rabia.. 20. **Yorum** ->Yorumu Allah ne muradınız varsa versin Allah tuttuğunuzu altın etsin o ne la aha zabıta geliiyyy ->Yazan Ben Gonuşan Töpek 19. **Yorum** ->Yorumu Harika bir özet olmuş , daha iyisini olamazdı. ->Yazan Deniz 18. **Yorum** ->Yorumu sabaha final sınavım var kim yazmışsa şimdiden teşekkür ederim işime yarayacaktır ->Yazan omer 17. **Yorum** ->Yorumu Gerçekten çok iyi bir özet çıkarmışsınız . Tebrikler! ->Yazan B. T. B. 16. **Yorum** ->Yorumu evet bu sıte cok güzel kım kurduysa Allah razı olsun ondan ınsallah sınavdan yüksek alırım ->Yazan selin.... 15. **Yorum** ->Yorumu valla Allah herkesin orucunu kabul etsin ->Yazan a.... 14. **Yorum** ->Yorumu Çok sagolun sizin sayenizde sınavdan 25 puanlık kısmı teşekkürler ->Yazan Yusuf DONMEZ 13. **Yorum** ->Yorumu Çok iyi bir özet çok iyi bir site yazandan Allah razý olsun ->Yazan Kerem 12. **Yorum** ->Yorumu çoookkk beğendim elinize teşşekkür ederim ->Yazan isimsiz genç 11. **Yorum** ->Yorumu Bu sitede her kimsenin zerre kadar emeği varsa o kişiye ALLAHIM KORUSUN Allah razı olsun ->Yazan İbrahim Ethem 10. **Yorum** ->Yorumu Teşekür ederim çok güzel anlatmışsınız ->Yazan Kerim 9. **Yorum** ->Yorumu şahane bir site burayı sevdimm ->Yazan Buse. Er 8. **Yorum** ->Yorumu SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM... ->Yazan sıla 7. **Yorum** ->Yorumu valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden mugladan sevgiler.... ->Yazan kara48500.. 6. **Yorum** ->Yorumu çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim. ->Yazan Tuncay. 5. **Yorum** ->Yorumu ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. ->Yazan efe . 4. **Yorum** ->Yorumu ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun ->Yazan rabia.. 3. **Yorum** ->Yorumu Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim ->Yazan pınar.. 2. **Yorum** ->Yorumu çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor ->Yazan ESRA.. 1. **Yorum** ->Yorumu Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. ->Yazan Hasan Öğüt>>>YORUM YAZ<<<
Gün Olur Asra Bedel Kitabını Satın Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenler Nedir?Gün Olur Asra Bedel, Türkiye Türkçesine "Gün Uzar Yüzyıl Olur" adıyla da aktarılan ve asıl adı "Kılım Karıtar Bir Kün" şeklinde olan, Kırgız yazar Cengiz Aytmatov tarafından kaleme alınıp 1980 yılında yayımlanan ve iç içe hikayeleri ile kültürel kodların bozulması ve geleneklerini korumaya çalışan insanların bozkırdaki hayatını anlatan bir romandır. Sovyet Rusya’sının insanları mankurtlaştırdığını vurgulayan eser, hem kahramanları hem de mekanları ile birçok mesaj Törökuloğlu Aytmatov 12 Aralık 1928, Kırgızistan - 10 Haziran 2008, Almanya, eserlerini kaleme alırken hem kendi yaşamından, hem de içinde yaşadığı toplumun kültüründen ilham alan, Türk dünyasının en ünlü yazarlarından Kırgız edebiyatçı, gazeteci, çevirmen, öğretmen, diplomat ve siyasetçidir. 176 dile çevrilmiş birçok eseri ile tüm dünyada çeşitli ödüller almış, Türk kültür zenginliğini tanıtmıştır. Hikaye, tiyatro, roman ve hatıra gibi birçok farklı türdeki eseri klasikler arasında Olur Asra Bedel Kitabının Fiyatı Nedir ve Nasıl Belirlenir?Gün Olur Asra Bedel kitabının fiyat aralığı 15 TL ve özel baskılar dahil 20 TL arasında değişiklik göstermektedir. Gün Olur Asra Bedel kitabının fiyatına etki eden faktörler aşağıda Olur Asra Bedel kitabını yayımlayacak olan yayıncının büyüklüğüGün Olur Asra Bedel kitabını yayımlayan yayıncının hedeflediği pazarKitabın yayımlandığı tarihGün Olur Asra Bedel kitabı yayıma hazırlanırken kullanılan malzemelerin maliyetiGün Olur Asra Bedel kitabının kapak tasarımını yapan kişilerin ünüKitabın satış stratejisiGün Olur Asra Bedel kitabının sayfa sayısıGün Olur Asra Bedel Kitabının Yazarı Kimdir?Gün Olur Asra Bedel kitabının yazarı, Kırgız romancı Cengiz Aytmatov’dur. Cengiz Aytmatov, 12 Aralık 1928 tarihinde Kırgızistan’ın Talas eyaletindeki Şeker köyünde dünyaya gelmiştir. Babası seçkin bir devlet adamı olan Törekul Aytmatov, annesi tiyatro aktristi olan Tatar kızı Nagima Hamziyevna Abdulvaliyeva’dır. Yazarın babası Törekul Aytmatov, 1937 yılında Stalin tarafından kurşuna dizilerek Aytmatov, ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Yazarın Lyutsiya ve Roza isimli iki kız, İlgiz isimli bir erkek kardeşi vardır. Babasının görevi sebebiyle eğitimine Moskova’da başlamış ve Rusça öğrenmiştir. Babasının rejim tarafından suçlanması sonrasında eğitimine 1938 yılında annesi ve kardeşleriyle beraber taşındıkları Kirovskoye’deki Rus yatılı bölge okulunda devam etmiştir. Cengiz Aytmatov ve kardeşleri eğitimli bir kadın olan anneleri Nagima Hanım tarafından büyütülmüştür. Aytmatov, babasına yöneltilen suçlamalar nedeniyle uzun yıllar "halk düşmanının çocuğu" olarak damgalanmıştır. Cengiz Aytmatov, 1942 yılında okulu bırakmış, henüz 14 yaşındayken, 2. Dünya Savaşı yıllarında kolhozda memur olarak çalışmaya başlamıştır. Kara haberleri vermekle görevlendirilen Aytmatov, Şeker köyüne gelen ölüm haberlerini köy halkına iletmiş, vergi memurluğu ve Rusça öğretmenliği yapmıştır. Cengiz Aytmatov, savaşın ardından ailesiyle birlikte Cambul’a taşınmıştır ve 1946 yılında Veteriner Teknik Okulu’na girmiştir. Buradaki hocalarının etkisiyle Rus klasiklerini okumuş, şiirlerinin yanı sıra öyküye yönelmiş ve çeviri faaliyetlerinde bulunmuştur. Yüksek öğrenimini 1953 yılında Bişkek’te bulunan Tarım Enstitüsü’nde tamamlayan yazarın, "Gazetçi Dzyuo" isimli ilk hikayesi de 1952 yılında Pravda gazetesinde Aytmatov, Kırgız Bilimsel Hayvan Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmıştır. Görevi sayesinde bütün ülkeyi gezme fırsatı bulmuştur. Sovyet Komünist Partisi’ne ve Yazarlar Birliği’ne üye kabul edilen Cengiz Aytmatov, kaleme aldığı "Cemile" eseri ile tüm dünyada ses getirmeyi başarmıştır. Aşk ve tabiatın çocuk dikkat ve masumiyetiyle sunulduğu “Cemile” romanını Louis Aragon “dünyanın en güzel aşk hikâyesi" sözleriyle değerlendirmiştir. "Steplerden ve Dağlardan Hikayeler" eseri ile 1963 yılında Lenin, "Elveda Gülsarı" eseri ile de Sovyet Büyük Edebiyat ödüllerini kazanan Cengiz Aytmatov, tüm dünyada tanınan ve sevilen yazarlar arasına girmeyi başarmıştır. Beyaz Gemi, Toprak Ana, Kızıl Elma, Dişi Kurdun Rüyaları, Deve Gözü, Selvi Boylum Al Yazmalım, Erken Gelen Turnalar ve Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek gibi birçok ünlü eserleri bulunmaktadır. Manas destanının ilk tam basımına önsöz yazan Aytmatov, "Gün Olur Asra Bedel" romanıyla da ikinci kez Sovyet Büyük Edebiyat ödülünü almıştır. İlk kez 1986 yılında yayımladığı "Dişi Kurdun Rüyaları" romanı tüm dünyada beğeni ile karşılanmıştır. Eserleri ile tüm dünyada birçok farklı ödüle layık görülmüştür. Eserlerinde Kırgız kültürünü yansıtan Aytmatov, hem kendi yaşamından hem de Manas Destanı’ndan yararlanmıştır. Mitik bir duyum, şiirsel bir üslupla kaleme aldığı eserlerinde döneminin problemlerini yansıtmıştır. Cengiz Aytmatov, Kırgız Sinemacılar Birliği başkanlığı yapmış, Sovyet Yazarlar Birliği İdare Heyeti üyeliği ve Kırgız Bilimler Akademisi üyeliği gibi birçok önemli üyeliği bulunan bir yazardır. "Sosyalist işçi kahramanı" olarak da ödüllendirilen Aytmatov, gazete ve dergilerde çalışmış, muhabirlik yapmış ve Dünya İlim ve Sanat Akademisi’ne muhabir üye seçilmiştir. Gorbaçov’a danışmanlık yapan beş kişiden biri olan, Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi başkanlığı yapan Aytmatov, siyasetle de ilgilenmiş, milletvekilliği ve büyükelçilik yapmıştır. 1996 yılının Ekim ayında Kırgızistan’ın UNESCO temsilciliğine tayin Aytmatov’un eşi Maria Aytmatova’dan Şirin, Sanzhar, Eldar ve Askar adında dört çocuğu olmuştur. Oğlu Askar Aytmatov, Kırgızistan Dışişleri bakanlığı yapmıştır. "Gün Olur Asra Bedel" romanının film çekimleri için gittiği Kazan’da rahatsızlanan yazar, tedavi için götürüldüğü Almanya’da 10 Haziran 2008 tarihinde vefat etmiştir. Öldüğünde 79 yaşındadır. Babasıyla beraber 137 aydının gömülü bulunduğu Bişkek’teki Ata-Beyt’te defnedilmiştir. Gün Olur Asra Bedel Kitabının Sayfa Sayısı Kaçtır?Gün Olur Asra Bedel kitabı 413 sayfadan oluşmaktadır. Kitabın sayfa sayısı, yayımlandığı yayınevine ve özel baskılara göre değişiklik Olur Asra Bedel Kitabının Türü Nedir?Gün Olur Asra Bedel kitabının türü bilim Olur Asra Bedel Kitabının Konusu Nedir?Gün Olur Asra Bedel kitabında yaşanan olaylar, Kazakistan’da bulunan Sarı-Özek bozkırında başlamaktadır. Eserde gerçekçilik, bilim kurgu ve efsane iç içe geçmiştir. Sarı Özek’te kışlar sert, yazlar ise kavuran sıcaklar ile geçmektedir. Çok az insanın yaşadığı bu bölgede Boranlı istasyonundaki işçi ve memurlara ait aşağı yukarı on ev bulunmaktadır. Eserin hikayesi de Boranlı istasyonunda çalışan Yedigey üzerine kurulmuştur. Yedigey ve karısı Ukubala, Boranlı’ya Aral Gölü kıyısındaki bir köyden gelmiştir. Geldiklerinde Kazangap adında bir demiryolu işçisi ve eşi Bike ile tanışmış ve onlardan çok yardım görmüşlerdir. Kazangap, Yedigey’e Ak Maya’nın soyundan gelen bir deve yavrusu bile hediye etmiştir. Bir gün Kazangap vefat etmiştir ve Yedigey de dostunun vasiyeti üzerine cenazeyi defnetmek için bir gurup insanla beraber Ana-Beyit mezarlığına doğru bir yolculuğa çıkmıştır. Bir gün süren bu yolculukta geçmişini hatırlayan Yedigey’e bir gün sanki bir asır gibi Olur Asra Bedel, mankurtlaşan insanlarla geleneklerini korumaya çalışanların hikayesidir. SSCB’de yaşanan sosyal ve kültürel sorunlara bir eleştiri niteliğindedir. Cengiz Aytmatov, eserinde hem öz yaşamından, hem de Kırgız efsanelerinden beslenmiştir. Romanda Nayman Ana ile oğlu Colaman’ın hikayesi üzerinden mankurtluğa vurgu yapılmış, Kazangap’ın oğlu Sabitcan üzerinden de mankurtluğun nasıl bir şey olduğu Olur Asra Bedel kitabında yer alan öğretmen Abutalip’in hikayesi önemlidir. Fakat Aytmatov, Abutalip’in hikayesi üzerinden KGB’yi ağır bir şekilde suçladığı için kitapta yer almasına izin verilmemiştir ve bir kısmı çıkartılmıştır. Gün Olur Asra Bedel kitabında yer alan Abutalip’in hikayesinin eksiklerini tamamlayan, Abutalip’in nasıl öldüğünü anlat kısım "Cengiz Han’a Küsen Bulut" adı ile kitaplaştırılmıştır. Gün Olur Asra Bedel, dünün ve bugünün, gerçek ile efsanenin iç içe geçtiği kurgusu ile Cengiz Aytmatov’un romancılığında özel bir konuma sahiptir ve eser çağdaş romancılığın başyapıtlarından biri olarak nitelendirilmektedir."Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... gider gelirdi...Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı-Özek uzar uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir.. gider gelirdi..."Gün Olur Asra Bedel Ana Karakterleri Kimlerdir?Gün Olur Asra Bedel kitabının karakterleri aşağıda Yedigey Cangeldin Sarı- Özek bozkırında bulunan Boranlı İstasyonu’nda çalışan bir memurdur. Ukubala ile evlidir ve çocukları vardır. Dostu Kazangap’ı Ana-Beyit mezarlığına defnetmek için bir gurup insanla yolculuğa çıkmıştır ve Boranlı İstasyonu’na gelmeden önceki yaşamından Kazangap’ı defnettikleri zamana kadar yaşadıklarını hatırlamakta ve Yedigey ile evlidir. Çalışkan ve ailesine bağlı olan iyi bir Karanar Yedigey’in devesidir. Nayman Ana’nın devesi olan Akmaya’nın soyundan gelmektedir. Yedigey’e Kazangap tarafından hediye edilmiştir. İğdiş edilmemiş, oldukça güçlü bir devedir ve Yedigey tarafından çok Boranlı İstasyonu’nda istasyon memurluğu yapmış ve Sarı-Özek bozkırında kırk dört yıl çalışmıştır. Yardımsever, iyi yürekli biridir ve Yedigey ile dosttur. Şahmerdan Manevi değerleri olmayan biridir ve Boranlı istasyonunda çalışan Bir Kararkalpak kızıdır ve Kazangap ile evlidir. Eşi gibi yardımsever ve iyi bir Kazangap’ın oğludur. Şehirde eğitim görmüş, manevi değerlerini yitirmiş birisidir. Devlet memuru olarak odacılık ve sekreterlik arası bir iş yapmaktadır. Babasının cenazesi için geldiği Boranlı’da sergilediği davranışlarla insanları çileden Kazangap’ın kızıdır. Ayyaş bir eşi ve altı çocuğu vardır. Ailesiyle birlikte babasına yakın bir yerde yaşamaktadır. Babasının cenazesinde kendi dertleri için Kuttubayev Öğretmendir ve kendisi gibi öğretmen olan Zarife ile evlidir. Görevinden istifa ettirilmiş ve ailesi ile beraber Boranlı istasyonuna gelerek burada iş bulmuştur. Eşi ile beraber hem kendi çocuklarına hem de Yedigey ve Ukubala’nın çocuklarına okuma-yazma öğretmektedir. Öğrendiği masal, türkü ve efsaneleri Kazakça yazıp çocuklara aktarmak istemektedir. Bu nedenle suçlu bulunmuş ve Ailesinin onaylamamasına rağmen Abutalip ile evlenmiştir ve eşi gibi o da öğretmendir. Abutalip’in vefat haberini aldıktan ve Yedigey’in kendisine ilgisini fark ettikten sonra çocuklarıyla Boranlı’dan ayrılmıştır. Gittiği yerde mesleğini yapmaya devam etmiş ve yeniden Abutalip’i tutuklayan ve sorgulayan müfettiştir. Abutalip’in suçsuzluğu ortaya çıkınca görevden Güzel tambur çalan ve hikaye anlatan bir savaş gazisidir. Ak- Monyak istasyonunda istasyon şefliği Olur Asra Bedel Kitabı Kimler için Uygundur?Gün Olur Asra Bedel kitabı tüm kitapseverler için uygundur. Birçok farklı ülkede okurların beğenisini kazanmış olan Gün Olur Asra Bedel kitabını okuyabilecek yaş gurupları aşağıda yaş arası25-35 yaş arası36-46 yaş arası46-56 yaş arası57-67 yaş arası68-80 yaş arasıGün Olur Asra Bedel Kitapları Kişisel Gelişime Nasıl Katkı Sağlar?Gün Olur Asra Bedel kitabının okurların kişisel gelişimine sağladığı katkılar aşağıda listelenmiştir. Okurların hafızasını gücünün gelişmesine katkı kültürü hakkında bilgi edinmeyi empati kurma yeteneğini farklı bir gözle bakmayı birikimi Olur Asra Bedel Kitabı için Kapak Fotoğrafı Nasıl Çizilir?Kitaplar, okurları bilgilenmekte ve kültürel açıdan gelişmelerini sağlamaktadır. Kapak tasarımı ve içeriği ile beraber sanat yapıtı olma özelliği taşıyan kitaplar, yazar ile okur arasında iletişim sağlayan bir kaynaktır. Bu nedenle kitap kapakları, metnin içeriğindeki mesajı hedef kesime görsel açıdan iletecek şekilde hazırlanmalıdır. Okurun kitap ile bağ kurmasını sağlayan ilk etmenlerden olan kapaklarda fotoğraf ve yazılar birbirini bütünleyecek bir düzen içinde vermelidir. Birçok okurun kitap alırken kapağa dikkat ettiği bilinmektedir. İlk bakışta olumlu bir izlenim bırakmak, satışları artırmak için okuyuculara hitap edecek kitap kapakları tasarımı ve İllüstrasyon, kitap kapağı tasarımında önemli bir yere sahiptir. İllüstrasyon, bir metini açıklayan, somutlaştıran, süsleyen resim ve desen anlamına gelmektedir. Bazen bilgiyi tasvir etmek, bazen yorumlamak ve bazen de belgelemek amacıyla kullanılmaktadır. Kapak tasarımı yapacak illüstratör, üstünde çalışacağı kitabın içeriği hakkında bilgi sahibi olmalı, metindeki mesajı ve duyguyu görsel olarak aktarabilecek donanımda Olur Asra Bedel kitabı için kapak fotoğrafının çizilme aşamaları aşağıda olarak eskiz hazırlanmaktadır. Bu, kitap kapak fotoğrafı için ön çalışma konusuna uygun kapak görseline karar görsel uzmanlar tarafından Olur Asra Bedel kitabına uygun olduğu belirlenen görsellerin yüzey üzerinde kullanılacağı alan son aşamasında da boyama teknikleri Olur Asra Bedel Kitabı için Kullanılan Malzemeler Nelerdir?Gün Olur Asra Bedel kitabı için kullanılan malzemeler ve bu malzemeler kullanılırken dikkat edilmesi gerekenler aşağıda Olur Asra Bedel kitabı bir cilde sahiptir. Cilt, kartondan veya mukavva üzerine deri, bez ve kağıt kaplanmış kitap kapağıdır. Gün Olur Asra Bedel kitabını dağıtıma çıkarılmadan önce cildinin dayanıklı olup olmadığına, sayfalarının dağılıp dağılmadığına dikkat sayfaları kalın, temizlenebilir ve kullanışlı için en az ikinci hamurdan kağıt seçimi yaparken mat renklere öncelik verilmelidir. Mat renkler okuyucunun kitabı daha rahat okumasını Olur Asra Bedel Benzeri Roman Türündeki Diğer Eserler Nelerdir?Gün Olur Asra Bedel benzeri diğer eserler aşağıda mı Yoksa Turfa mı?Ak TopraklarKutlu TöreGönül HanımAk DeveSarı GelinŞeyh San’an HikayesiOnlar da İnsandıO Topraklar BizimdiBadem Dalına Asılı BebeklerCengiz Aytmatov Benzeri Diğer Yazarlar Kimlerdir?Cengiz Aytmatov benzeri diğer yazarlar aşağıda Dağcıİsmail GaspıralıMizancı Mehmed MuradEmine IşınsuAlper AksoyAhmet Hikmet MüftüoğluElçin EfendiyefHüseyin CavidAhmed CevadBahtiyar VahapzadeMuhammed Hüseyin ŞehriyarAbdurauf FıtratAbay KunanbayevMagcan CumabayAnnagulı NurmemmetAhmet BaytursunMuhtar AvezovMuhtar ŞahanovAhmet HalmıratAbdülhamid Süleyman Çolpan
cengiz aytmatov gün olur asra bedel uzun özet