Jfjpz. Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, yeni tip Koronavirüs salgında yoğun bakımdaki hastaların sayısındaki artışa dikkat çekti. 5 Ağustos 2020 0744 / Medya Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, ”Türkiye yoğun bakımdaki hasta sayısında neredeyse üç ay geriye gitmiş bulunuyor” değerlendirmesinde bulundu. Sağlık Bakanlığı’nın veri akışında yoğun bakımdaki hastalara değinmediğini hatırlatan Ergin, “Yoğun bakımdaki hasta sayısı neden açıklanmıyor?” diye sordu. Ergin,“Temmuz ayının ikinci haftasından sonra yoğun bakımdaki hasta sayısı ile yeni vakaları gösteren eğriler arasındaki makasın giderek açılmaya başladığını görüyoruz. Yoğun bakımdaki hastaların toplamı 28 Temmuz’da son zamanların en yüksek sayısı olan çıkmıştır. 28 Temmuz, aynı zamanda yoğun bakımdaki hasta sayısının –entübe edilenlerle birlikte- en son açıklandığı tarihtir. Bu noktada konuya karşılaştırmalı bir şekilde bakabilmek için bir saptama yapalım. Yoğun bakımdaki hasta sayısının çıktığı 28 Temmuz’un düzeyine en yakın rakamın kaydedildiği tarih hasta ile 6 Mayıs’tı. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye yoğun bakımdaki hasta sayısında neredeyse üç ay geriye gitmiş bulunuyor” ifadesini kullandı. Ergin, "Hangi gerekçeyle düşünülmüş olursa olsun, daha önce paylaşılan verilerin birden kamuoyunun bilgi alanından çekilmesi ciddi bir tartışma yaratmış bulunuyor. Toplum sağlığını hayati bir şekilde ilgilendiren bir konuda bu ölçüde majör ve ani bir değişikliğe gidilmesinin kamuoyunda, meslek kuruluşlarında sorulara yol açması kaçınılmazdır. Farklı bir yönteme ihtiyaç duyulduğu takdirde, esas alınacak yeni göstergeler pekâlâ önceki göstergelerle birlikte paylaşılabilirdi." düşüncesini dile getirdi. Ergin, "Yapılan değişikliğin önemli bir sakıncası, yaklaşık dört aydır hastalığın seyrinin izlendiği temel bir kategoriye ilişkin verilerin birden kaybolmasının kamuoyunu hastalığın seyrinin bir bütünlük içinde değerlendirme imkânından yoksun bırakacak olmasıdır. Böyle bir ihtiyaç varsa bu baştan düşünülmeliydi. Ayrıca, bu değişikliğin yoğun bakım hastalarındaki artışın sürdüğü bir sırada yapılması insanların kaşlarının kalkmasına yol açmıştır. COVID-19 ile mücadelede başarının temel unsurlardan biri güven meselesidir. Sağlık Bakanlığı, bu tartışmaları önlemek açısından yoğun bakıma ilişkin verileri hiç olmazsa internet sitesine koyduğu günlük raporlar içinde pekâlâ paylaşabilir. Buna engel bir durum olmaması gerekir." görüşünü savundu.
Bayık, bu durumun hayatı tehdit edebilecek sonuçlar doğurabileceğini bildirdi. Prof. Dr. Bayık yaptığı yazılı açıklamada; normalde damar içinde sıvı şekilde dolaşan kanın, bir yaralanmayı takiben damar dışına çıkarak pıhtılaştığını belirterek, "Kanın damar içinde sıvı, dışında pıhtı oluşturacak şekilde bulunması, onu sıvı halde tutan proteinlerle pıhtı oluşmasına neden olan proteinler arasındaki denge sayesinde olur. Bu dengenin bozulması sonucunda derin ven trombozu meydana gelir" diye konuştu. Bayık, pıhtı oluşmasının nedenlerini şöyle açıkladı "Uzun süre hareketsiz kalma uzun süren yolculuklarda hep aynı pozisyonda hareketsiz oturma, büyük ameliyatlar, yatalaklık hali, felç geçirilmesi nedeniyle kanın özellikle bacak damarlarında göllenmesi. Kanser nedeniyle damarların bozulması. Şişmanlık. Travmalar sonrasında damarların zedelenmesi veya damar içine yerleştirilen kataterlerin damar duvarında oluşturduğu zedelenmeler. Gebelik ve doğum sonrası dönemde çeşitli nedenler. Kalıtsal olarak pıhtı oluşmasına eğilimi olanlarda doğum kontrol hapları kullanılması. Bağışıklık sisteminin, üzerinde pıhtı oluşan bazı yüzeyleri yabancı tanıyarak bu yüzeylere saldırısı antifosfolipid sendromu. Kalıtsal pıhtılaşma bozuklukları." Prof. Dr. Mahmut Bayık, toplardamarların, organlarda dolaşan kanı temizlenip tekrar pompalanmak üzere kalbe taşıyan damarlar olduğunu belirterek, bu damarların içinde pıhtı oluşunca, kanın, tıpkı önüne baraj çekilmiş nehir gibi, geriye doğru göllenip, damar dışına çıkabileceğini söyledi. Tıkanıklığın yerine göre kol, bacak ya da uyluğun şişeceğini, ağrıyacağını ve renginin kırmızılaşacağını ifade eden Bayık, bu olay iç organların toplardamarlarında olursa bu organların içinde göllenen kanın, organların görevini yapmasına engel olduğunu belirtti. Bayık, "Bu tür bir tıkanıklık, örneğin gözde olursa görme bozukluklarına, beyinde olursa baş ağrıları ve çeşitli sinir sistemi bozukluğuna neden olur. Bu hastalarda olaydan şüphelenilmesi halinde kanda pıhtı oluşumunu ölçen testler, damarlarda tıkanıklığı gösteren venografi, venöz doppler ultrasonografi gibi testlerle tanı konur" dedi. Kalp ve akciğer damarlarında tıkanıklık Prof. Dr. Bayık, toplardamar tıkanıklığı olanlarda, pıhtı büyük bir damarın içinde yerleşmişse, damarı açılmayacak şekilde tıkamışsa ve bu tıkanıklık tedaviye rağmen açılmıyorsa, hasta organda varisler ve dolaşım bozukluğuna bağlı kalıcı bozukluklar olabileceğini söyledi. Bayık, "En korkulan problemlerden biri ise pıhtının yerinden kopup dolaşıma katılması ve önce kalbe oradan da akciğere giderek akciğer damarlarını tıkamasıdır. Buna akciğer embolisi pulmoner emboli denir. Hastada ani gelişen solunum yetmezliği, göğüs ağrısı, öksürük, kalp yetmezliği bulguları olabilir. Tıkanıklık çok ve büyük damarlarda ise ölüme yol açabilir" diye konuştu. Tedavi Prof. Dr. Mahmut Bayık, toplardamarda pıhtı olduğu zaman bu pıhtının daha da büyümemesi için kanın pıhtılaşma fonksiyonunu bozan ilaçlar kan sulandırıcılar verdiklerini belirtti. Bayık, bu ilaçların verilme süresinin, damardaki tıkanma, bu tıkanıklığı oluşturan olayın ciddiyeti ve tıkanıklığın olduğu yerin hayati önemi göz önüne alınarak 6 ay ile yaşam boyu arasında değiştiğini söyledi. Tıkalı damarın tekrar açılabileceğini ve pıhtının zaman içinde eriyebileceğini ifade eden Bayık, kan sulandırıcı ilaçların kanı sulandırma derecelerinin sürekli olarak takip edilmesi ve ilaç dozlarının ayarlanması gerektiğine dikkati çekti.
Orhan Coşkun Cevabı Karın şişkinliği genellikle bağırsakların çalışmasında bozukluk düzensizlik olmasına bağlıdır ve bunun da en sık nedeni İrritabl Bağırsak Sendromu veya Spastik Kolon denilen durumdur. Bu kişilerde bağırsak hareketlerinde düzensizlik vardır ve bunun sonucunda bağırsak çalışması bozulmuştur. Karnın sol üst kenarındaki bölgesinde gaz sıkışması oluşur ve böylece karın üst kısımlarında özellikle sol üst kısımda rahatsızlık, adale spazmı, şişkinlik, ağrı bıçak saplanır tarzda şikayetleri meydana gelir. Ayrıca çok yağlı gıda yendiğinde de mide boşalması gecikir ve kişiler şişkinlik ve rahatsızlık hissi duyabilirler. Yiyeceklerin hızlı ve iyi çiğnenmeden yenmesi, asitli içecekler, hareketsizlik de karında şişkinlik şikayetine neden olur. Divertikülit, İnflamatuar Bağırsak hastalığı ve bağırsak kanserlerinde de karında şişkinlik oluşur. Daha önce karın ameliyatı geçirmiş kişilerde oluşabilecek bağırsak yapışıklıkları da karında şişkinlik yapabilir. Yani gaz ve şişkinlik yakınmaları basit hazımsızlık nedeniyle olabileceği gibi, enzim eksiklikleri, iltihaplanmalar, yapışıklık, kanser gibi değişik birçok rahatsızlıktan da meydana gelebilir. Bu nedenle bu tip yakınması olanlar, eğer yakınmaları sürekliyse mutlaka bir doktora başvurmalı, tanı ve tedavilerinin doğru bir şekilde yapılması sağlanmalıdır. Yutulan havayı azaltmak için yemekleri küçük lokmalar halinde ve yavaş yavaş yemeleri, dışkı hacmini artıracak posadan zengin gıdalar almaları gereklidir. Gaz yakınmaları diyet düzenlemesi ile geçmiyor ise antiasitler, sindirim enzimleri, karbon preperatları, barsak çalıştırıcı ilaçlar kullanılabilir. İdrar yolu enfeksiyonu kasık bölgesinde rahatsızlık, ağrı hissi, sürekli tuvalete gitme isteği gibi şikayetlere neden olur ancak şişkinliğinizle ilişkili olduğunu düşünmüyorum. Geçmiş olsun.
Hasta artık daha yoğun, daha steril bir bakıma ihtiyaç duyduğunda ve hayatını tehdit eden bir risk oluştuğunda doktorun kararıyla yoğun bakıma alınıyor. Hastanın yoğun bakımda kalma süresi hastalığın türüne, hastanın tedaviye cevap verme sürecine göre değişiyor. Yoğun bakım üniteleri hastanelerin en merak edilen, herkesin kendi ya da yakınlarının tecrübeleriyle tanımladığı özel alanlardır. Peki, gerçekte yoğun bakım ne demek? Acıbadem Ankara Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Özcan Erdemli, yoğun bakımı servisleri ile ilgili şu bilgileri paylaştı “Yoğun bakımı hastanın bir veya birden fazla organının fonksiyonlarının geçici olarak bozulması ve / veya yetersizliği nedeni ile vücut fonksiyonlarının aksaması sonrasında, uygulanan tanı ve tedavi süreci ve bu süreçteki tüm faaliyetlerin genel adı olarak tanımlıyor. Bu süreç; organların fonksiyonlarının yetersiz olmasına yol açan esas neden ortadan kalkıncaya kadar veya ömür boyu bu fonksiyonların desteklenmesi şeklinde devam edebiliyor. Bu süreçte bilimsel ve etik kurallara uygun olmalıdır. Yoğun bakım süreçleri nerelerde uygulanır? Adından da anlaşılacağı gibi “Yoğun Bakım Üniteleri”nde uygulanır. Bu faaliyetler hastane içinde konuşlandırılmış özel donanımlı, kendine özgü işleyiş ve kuralları olan ünite veya branşlaşmış yerlerdir. Bu üniteler; modern tıbbın sağladığı her türlü cihaz ve teknolojiyi kullanan, yoğun bakıma yönelik bilgi ve becerileri olan hekim ve hemşirelerin multidisipliner anlayışla ekip ruhu ile çalıştıkları bölümlerdir. “Hayatı tehdit etmek” ne demektir? “Hayatı tehdit eden” denildiğinde, müdahale edilmediği durumlarda yaşamın yitirileceği ciddi hastalıklar veya durumlar akla gelir. Böyle bir durumda; başlangıçta bir veya birçok organ ve doku, sonrasında da tüm vücut etkilenir. Her türlü girişim ve imkana rağmen yine de hasta yaşamını yitirebilir. Örneğin; trafik kazalarındaki ciddi baş, göğüs, büyük kemik kırıkları gibi yaygın vücut travmaları acil müdahale edilmediği zaman yaşamın yitirileceği durumlardır ve “Acil Hal” kapsamına girerler. Yenidoğan yoğun bakımı nasıl olmalı? Ama yoğun bakımlardaki hayatı tehdit eden durumlara örnek vermek istersek; ateroskleroz atardamarların sertleşmesi hastalığına bağlı ani gelişen kalp krizi miyokard enfarktüsü yaşamı tehdit eden bir durumdur. Diğer yandan kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan kişinin pnömoni zatürre olması sonucunda aniden gelişen solunum sıkıntısını akut solunum yetmezliği ve dolayısıyla diğer organlarında ciddi etkilendiği durumları da başka bir örnek olarak düşünebiliriz. Yoğun Bakım Üniteleri Hangi Özellikleri Taşımalı? Yoğun bakım üniteleri bilgi ve becerinin ileri teknoloji ile buluştuğu yerlerdir. Odalar her hasta için ayrı düzenlenmiş ısı ve havalandırma sistemi ve diyaliz gibi uygulamalara imkân sağlayan “kabin” anlayışı ile düzenlenmeli. İzolasyon kabininde negatif basınç mevcut ve bağımsız aspirasyon sisteminin olması yoğun bakım ünitesinde enfeksiyon kontrolü açısından önem taşıyor. Her yatak başında yapay solunum cihazı ve her türlü takibe uygun monitörler, ani gelişen organ yetmezlikleri için kullanıma hazır yaşamı destekleyecek diyaliz gibi cihazlar bulunmalı. Laboratuvar ve görüntüleme cihazları bilgisayarlı tomogrofiFlash CT, manyetik rezonans görüntüleme MRI, yatak başında ultrasonografi, bronkoskopi, transtorasik-transözofageal ekokardiyografi vb. hizmetlerinin 24 saat süreyle yetkin bir kadro ile hizmet verilebiliyor olmalı. Yoğun bakımda kimler çalışır? Yoğun bakım çok yönlü ekip çalışması gerektiriyor. Yoğun bakımın özelliğine göre Anestezi ve Reanimasyon uzmanlarının yanısıra Sağlık Bakanlığı’nca Yoğun Bakım Uzmanı olarak tanımlanmış kişiler ve yoğun bakımın özelliğine göre ilgili branşın hekimleri çalışıyor. Yine yoğun bakım ünitelerinde konularında uzmanlaşmış deneyimli hemşireler ve yardımcı sağlık personeli görev yapıyor. Prematüre bebek bakımı nasıl olmalı? Hekimlerle beraber hastaların “en iyisi bir veya iki hastaya bir hemşire ya da maksimum üç hastaya bir hemşire” düzeninde deneyimli yoğun bakım hemşireleri tarafından takip ve bakımları yapılması önem taşıyor. Gerekli durumlarda diğer alanların uzman hekimlerinden de her an destek alınabiliyor olunmalı. Kaç çeşit yoğun bakım bölümü vardır? Yoğun Bakımlar konsept olarak “Genel Yoğun Bakım” adı altında “erişkin” ve “pediatrik” yoğun bakımlar olarak sınıflanır. Bu genel başlık altında özelliklerine göre Cerrahi Yoğun Bakım, Dahili Yoğun Bakım, Yenidoğan Yoğun Bakım, Pediatrik Yoğun Bakım, Kardiyoloji Yoğun Bakım, Kardiyovasküler Cerrahi Yoğun Bakım, Nöroloji Yoğun Bakım ve Beyin Cerrahisi Yoğun Bakım gibi hizmet alanlarına göre de ayrım yapılabilir. Kimler yoğun bakımda yatar? Genel yoğun bakım ünitelerine sıklıkla şu hastalar kabul ediliyor Kardiyopulmoner resesütasyon sonrası ileri yaşam desteği gereken hastalar, Ani hipotansiyon ve hipoksi gelişen hastalar, Büyük ameliyat sonrası yakın takip gerektiren hastalar, Beyin kanaması geçiren hastalar, Ani felç geçiren hastalar, Ciddi solunum yetmezliği olan hastalar, Kalp yetmezliği ve kalp krizi geçiren hastalar, Ciddi infeksiyonu olan hastalar, Vital fonksiyonları bozan ya da bozması beklenen zehirlenmeler, Genel vücut travması kafa, göğüs, karın ve extremite travmaları gibi geçiren hastalar, Sinir sistemi hastalığı olan hastalar Myastenia Gravis, Guillian Barre gibi, Bir veya daha fazla organ yetmezliği olan hastalar ani böbrek yetmezliği gelişen ve diyaliz ihtiyacı olan hastalar gibi… sayılabilir. Teknolojiyi yakın takip Yoğun bakım süreci statik değil dinamik bir süreçtir. Hastaya ait bulguların yakın monetizasyonu yanı sıra bilimsel gelişmelerin ve teknolojinin yakından takibi gerekir. Bilgi İşlem Bilişim parametreleri kullanılarak etkin ve yetkin tanı ve tedavi için süreç yakından takip edilmeli, yeniliklere tıbbi uygulamalarda yer verilmeli, enfeksiyon prevelans ve surveyans çalışmaları özenle takip edilmeli, kalite kontrol ve skorlama sistemleri uygulanmalıdır. Kısaca yoğun bakımlar bilimin, teknolojinin ve tüm sağlık çalışanlarına ait özverinin uyum içerisinde sahne aldığı platformlardır.
yoğun bakımdaki hasta neden şişer